İsveç'te 30 yıl önce kurulan Mülteci Destek Grubu Sosyal Ağı'nın (FARR) ortak kurucusu olan Michael Williams, geçtiğimiz hafta Esenler Belediyesi'nin Cumhurbaşkanlığı himayesinde gerçekleştirdiği "Uluslararası Şehir ve STK Zirvesi" için Türkiye'deydi. Williams, 21 sene boyunca İsveç Kilisesi'nin mültecilerine ilişkin çalışmalarını yürütmüş ve mültecileri mahkeme önünde gönüllü olarak temsil etmiş biri. Şu anda İsveç'in sayılı mülteci uzmanları arasında yer alan Williams, Mülteci Avrupa Konseyi'nin de İsveç koordinatörü. İsveç'te 50'den fazla sivil toplum hareketini tek çatı altında birleştiren FARR'ın faaliyetleri hakkında bilgi veren Williams ile tüm dünyanın ortak gündemi olan mülteci sorununu konuştuk. Mülteciliğin geçmişten günümüze doğru büyüyerek gelen bir problem olduğunu söyleyen Williams, "Mülteci hareketleri esasında bana göre dünyadaki demokrasi ve diplomatik başarısızlığı ölçmenin bir yöntemi. Mülteci akımı başarısızlık kanıtı. Bir mülteci akımına sahne olmayan dünya daha iyi bir dünya olacak" diyor.

KEMAN ÖĞRETMENİ İÇİN EYLEM YAPTIK

* Siz mültecilerle ilgili çalışmaya nasıl başladınız?

Mültecilerle olan çalışmam aslında bir göçmen Batı Almanyalı ile karşılaşmam ile başladı. Bu genç Alman keman çalıyordu. Ben de Almanla tanışınca ders almaya başladım. Kalacak yeri de yoktu. Çiftlik evimde ona yer verdim. İsveç hükümeti ise onu geri göndermek istiyordu. Ben ve arkadaşlarım onun kalmasını için İsveç Göç Kanunu üzerinden çalışmaya başladık. Kanunda geçen yasalara göre göçün hangi durumlarına göre kalabilir, bu yasadan nasıl faydalanabiliri ortaya koymak için uğraştık.

İsveçli aktivist Michael Williams

* Kalmasını başarabildiniz mi?

Kalabilmesi için yerel bir kampanya düzenledik. Şehirdeki bütün siyasetçilerle beraber tüm halk toplandı ve bu kişinin Batı Almanya'ya gönderilmemesi için bir eylem düzenledik. Bu kişi İsveççe biliyor, bizim kültürümüz biliyor, halk müziğimizi çalıyor. Dolayısıyla kalması hakkıydı. Alman Büyükelçiliği'ni aradık ama çok fazla yardımcı olmadılar. Sonrasında İsveç Alman yayın programına çıktık. Bu kişinin durumunu anlattık ve haber bütün Avrupa'ya yayıldı. Sonunda kalmasını başardık.

HÜKÜMETİN KAMU DANIŞMANI OLDUM

* Böylesine bir başarıdan sonra da mültecilerle çalışmaya devam ettiniz o zaman...

Evet. Alman için gerçekleştirdiğimiz çalışmalarda gerekli olan tüm kontakları kurmuştuk ve o kontaklardan bir tanesi de İsveçli bir rahibeyle oldu. Rahibe o zamana kadar çalışma izniyle İsveç'te kalmak isteyenlere yardımcı olmuş birisi. Onun sayesinde Stockholm İltica Komitesi'ni şehrimize getirdik. Oluşturduğumuz networklerle ve sahip olduğumuz bilgiyle bu konuda herkese yardımcı olabileceğimizi düşündük.

* Ne gibi çalışmalar yaptınız?

İsveç'te çalışıp kalmak isteyen göçmenler konusunda çalıştık ama sonrasında İsveç'te iltica amacıyla kalmak isteyen mülteciler konusunda çalışmaya başladık. Bunlar sığınma başvurusu yapan kişilerdi. 1988 ilkbaharına kadar yapmış olduğumuz sığınmacılarla ilgili çalışmalar çok başarılı oldu. Yine aynı yıl İsveç'in her yerinde sığınma ve iltica konusunda çalışan örgütlerle toplanıp hepimizin bir çatı altında toplanması gerektiğine karar verdik.

* Neden böyle bir karar aldınız?

Çünkü hepimiz bölük pörçük aynı şeyi yapıyoruz ve mültecilerle sığınmacıların haklarını koruyacak bir yapı oluşturmamız gerekiyordu. Toplantıda beni başkan seçtiler ve FARR'ı kurmuş olduk. 20 yıl bu örgütün başkanlığını yaptım. İsveç Kilisesi'nde uzun bir süre mülteci danışmanlığı görevindeydim. Sonrasında göç ve iltica konularında sorumlu bölge yetkilisi oldum. FARR nezdinde ulusal bir görevim, kilise aracılığıyla da bölgesel bir sorumluluğum vardı. İnsani yardım için başladığım bu iş bir anda benim için bir mesleğe dönüştü. İltica hukuku üzerine o kadar çok çalıştımki bir hukukçu gibi dosya hazırlayıp yazabiliyordum. Bu yüzden İsveç hükümeti beni yasal kamu danışmanı ilan etti.

SEN BİZDEN DEĞİLSİN

* Mülteci sorunu geçmişten günümüze bir değişim geçirdi mi?

Mülteci akımları aslında dünyada süre gelen bir çatışmayı yansıtırlar. İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu hareketlerden ilham alınarak İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi çıktı ortaya. Burada hem toplu hem de bireysel haklar düzenlendi ve bunlara saygı duyulması gerekliliği vurgulandı. Benim başladığım yıllarda Bulgaristan'dan kaçan Türkler İsveç'e sığınma başvurusunda bulunmuşlardı. Sonrasında Yugoslavya savaşı ortaya çıktı. Bugün Arap ülkelerinden dünyanın her yerine mülteci gidiyor. Bu mülteci hareketleri esasında bana göre dünyadaki demokrasi ve diplomatik başarısızlığı ölçmenin bir yöntemi. Bir mülteci akımına sahne olmayan dünya daha iyi bir dünya olacak.

* Kendi vatandaşını mülteci durumuna düşüren bir ülkenin başarısızlığı bir yana bir de ülkesine mülteci kabul etmeyen, geri yollayan ülkeler var...

Her ülke bu sorumluluğu kabul etmiyor. Bunu birçok nedenden dolayı yapabilir. Onlar için bu nedenler haklı ve kabul edilebilir de olabilir. Çok güçlü milliyetçilik duygularının olduğu bir ülkeden bahsediyorsak o topluluğa girmek isteyen herkese 'Sen bizden değilsin' tepkisi ortaya çıkar.

* Peki neden?

Nedenlerin sebebi ortak korkular. Terör, İslamofobi ya da cinsel taciz. Fakat o milliyetçi duyguların üzerine çıkıp farklı bir siyasi ve ahlaki bakış açısına sahip olabilmek önemli. Bireysel hakları korumanın ne kadar önemli olduğunun farkına varabilmek ve çözüm ortaya koymak gerekiyor. Çoğu dinde yaşam hakkı ve bireyin bütünlüğüne saygı vurgulanmıştır zaten.

Göçmen ve sığınmacı aynı değil

Mülteci Avrupa Konseyi'nin raporlarına göre mülteci sayısındaki artış ne durumda?

Dünyada 60 milyon mülteci var. Uluslararası göç örgütünün tahminine göre bu önümüzdeki yıllarda 700 milyon göçmene ulaşacak. Ülke içinde yerinden edilmiş kişi saysısının 20 milyon olduğu tahmin ediliyor. Şu an da dünyada toplam göçmen sayısı 300 ila 400 milyon arasında. Aslında utanç konumuz sığınma başvurusu yapanları da göçmen olarak görmemiz.

Avrupa Komisyonu'nun mültecilerle ilgili sert tutum sergileyen ülkelere karşı tavrı nasıl?

Avrupa Birliği sadece birkaç ülkeyle bu göçün oluşturuduğu krizin aşılamacağına dair bir işaret verdi ama mesela Macaristan hala tutumunu değiştirmiyor. İnsan haklarıyla örtüşmeyen bir anayasaya çıkardılar. Avrupa Komisyonu sürekli 'Bunu yapabilirsin, bunu yapamazsın' diye mücadele veriyor. Fakat Macaristan buna karşılık 'Hayır, bizler ulus devletleriyiz ve topraklarımızda istediğimizi barındırırız' dediler. Bu insan haklarının evrenselliğini de sorgulayan bir tutum.

Türkiye tek başına omuzluyor

 Türkiye'nin mültecilerle ilgili çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yunanistan Yüksek Mahkemesi Türkiye'yi sığınmacılar için güvenli ülke ilan etti. Çünkü Türkiye mültecilerle ilgili büyük bir misyon üstlendi. Mülteciler Avrupa'ya gidebilmek için Türkiye'yi bir köprü olarak kullanıyor. Bu ülkeye 2 yılda 6 milyon kişi giriyorsa uluslararası topluluğunda kesinlikle yardımcı olması gerekiyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, Avrupa Birliği'yle beraber bunun getirdiği bazı maaliyetleri tabiri caizse üstlenmeye çalışıyor, eğitimler veriyor ya da kendi ülkesinde deneyimlerden yola çıkarak iyi uygulamaları paylaşıyor ama tek bir ülkenin göç ve mülteci akımıyla mücade etmesi mümkün değil. Uluslararası iş birliğine ihtiyaç var. Söz konusu zorluk bu problemin ulus üstü bir düzeye çıkması. Tükiye bunu tek başına omuzluyor.