Değerli okuyucularım, başkalarından işiterek kulaktan duyma bilgileri araştırmadan doğruluğunu bilmediğimiz bilgi, bilgi değildir. Yapmamız gereken ise araştırmak, okumak ve doğrusunu öğrenmek.
Eskiden mektep yoktu, medrese yoktu, okuma, yazma oranı düşük, bilgi edinme, öğrenme yok denecek kadar azdı. Kulaktan duyduklarımız ile öğrendiğimizi ve bilgi sahibi olduğumuzu kabul ediyorduk. Ancak günümüze gelince durum eskiye göre çok farklı. Merak edip öğrenmek istediğimiz herhangi bir konuyu, bilgiyi kitle iletişim araçları sayesinde saniyeler içerisinde öğrenebiliyoruz. Ne yazık ki, bir konu hakkında bilgi edinme, araştırma ya da doğrusunu öğrenme yerine, duydukları ile hareket edenler yüzünden, toplumsal reflekslerimizde bile benzer gelişmeler olmaktadır. Öncelikle önyargılarımızdan kurtulmalıyız. Yani duymuş olduğumuz bir bilgiyi, peşinen kabul etmeden önce doğruluğunu araştırıp ona göre hareket etmeliyiz.
Neden ve nasıl konusunda kafamızı yorma zahmetine bile girmeden, birilerinin iki dudağı arasından çıkan söze ya da gözlerinden gelecek işarete endeksli bir hayatı hayat sanırsak hatta benimsersek, eşeğin anırmasına göre abdestini bozanlardan ne farkımız kalır?
Hikâye bu ya;
Anadolu’nun bir köyüne yeni imam atanmış.
İyi insanmış, köy kökenliymiş, bu nedenle köylüyle anlaşması kaynaşması zor olmamış.
Her şey yolunda olmasına yolundaymış da, küçük bir sıkıntısı varmış.
Köylü, her eşek anırışında “Abdestim bozuldu” diyerek yeniden abdest alıyormuş.
Allah, Allah bu nasıl iş!
Köy yeri bu, eşek anırması eksik olur mu?
Eşek anırdı, abdest yenile!
Eşek anırdı, yeniden abdest al!
İnsanların bu davranışına anlam verememiş.
Bir gün muhtarı yanına çağırmış, “Hele şunu bana bir anlat, insanlar her eşek anırışından sonra neden yeniden abdest alıyorlar?” diye sormuş.
Muhtar anlatmış;
“Yıllar evvel köyümüze bir imam gelmişti. ‘Eşeğin anırmasını duyarsanız abdestinizi yenileyin’ demişti. Biz de o gün bu gün her eşek anırışından sonra yeniden abdest alıyoruz.”
Yeni imam, muhtara, “Böyle şey olmaz. Dinimizde böyle bir kural yoktur” diye çıkışmış ve olayın aslını araştırmaya başlamış.
Sormuş soruşturmuş, işin aslını öğrenmiş.
Çok yıllar evvel, köyde su yokmuş.
İçme ve kullanma suyu, uzaklardan eşeklerin sırtında taşınırmış.
Köy halkı, evde su yoksa toprakla abdest alırmış.
Yani dini tabirle “teyemmüm” yaparmış.
O zamanın imamı, şartları bildiği için bir vaazında, “Köyde su olmadığı için abdestinizi toprakla alabilirsiniz. Ancak eşeğin anırmasını duyduğunuzda, sırtında su taşıdığını bildiğiniz için toprakla aldığınız abdest bozulur. Çünkü artık su vardır.” demiş.
Demiş ama imamı gönülsüz dinleyenler, bu vaazı köy halkına farklı anlatmış.
“İmam, eşeğin anırmasını duyarsanız abdestiniz bozulur dedi.”
Ve o günden itibaren köyde herkes, eşeğin anırmasını duyunca abdestini yeniler olmuş.
Yeni imam, köy halkının bu alışkanlığını değiştirmek için çok uğraşmış, çoook!
Halk, “eşek anırmasının abdesti bozmadığını” ancak yıllar sonra öğrenmiş.
Lâfın hepsini duymayanlar, duyduğunun öncesini sonrasını hesaba katmayanlar işte böyle ilginç ve yanlış fetva verirler.
Anlatılan bir olayı sonuna kadar dinlemeden, canımızın istediği yeri alırsak, tabi ki yanılırız. Eşek anırması abdesti bozar diyen bir imamın, bunu neye dayanarak söylediğini, söylediğinin önünü ve sonrasını dinleyerek hareket etmeliyiz.
Bilmediğimizi sorgulamayız, hatta sorgulatmayız da
. Buradan hareketle; herhangi bir konuda veya bir kişi hakkında hüküm vermek durumunda kalırsak elimizde sağlam bilgi, belge ve delilin olması gerekir.
Bu hikâye doğrusunu öğrenmeden, duyduğumuz, özellikle de işimize geldiği kısmı alarak hareket etmemize güzel bir örnek olmuş. Aynı zamanda dinimizi, yani İslâm’ı kaynağından değil de birilerinden duyduğu şekliyle öğrenip yaşayan, bununla da yetinip kendisini geliştirmeyen, hatta dinimizin aklımızı kullanma ve düşünme konusunda bizleri uyarmasına rağmen bunlara uymayanlar için de manidar bir örnek olmuş.
Bırakalım eşek eşekliğini yapsın. Onların anırmasına göre değil, akli ve nakli delillere göre hareket edelim. Aklımızı ve irademizi gerektiği gibi kullanıp daha insani, daha İslami bir hayat yaşamaya gayret edelim.
Hala eşeğin anırmasına göre abdest bozmakta ısrar edenler varsa da onları eşeğin anırması ile baş başa bırakalım.
Evet, bu bağlamda hikâyeden birçok ders çıkarılabilir ama esas ders, bir hatibi dinlerken yarım yamalak dinlemek yerine can kulağı ile dinlememizi öğütlüyor.