Bekir Yılmaz yazdı: "Yitirdiğimiz Değerlerimiz"

"Kaybedilen her bir değer toplum hayatından da bir şeyleri götürmektedir."

Abone Ol

Yitirdiğimiz o kadar çok değerlerimiz var ki, bunları anlatmaya sayfalar bile yetmez.
Türk toplumu olarak bizim kültürel ve ahlaki o kadar çok değerlerimiz var ama ne yazık ki; bunların birçoğunu zaman içinde kaybettik ya da kaybetmek üzereyiz.
Modern dünyanın kullandığı ne varsa, imkânlarımız dâhilinde bizler de kullanıyoruz. Daha çok para kazanıyor, büyük metropol şehirlerde, ultra lüks villa ve evlerde yaşıyoruz. Son model arabalara biniyor, uzak yerlere tatillere gidiyoruz ama nereden geldiğimizi kim olduğumuzu nedense hep unutuyoruz. Hayat daha yapay bir hale geldi. Maddi değerler peşinde koşarken o kadar çok manevi değerimizi kaybettik ki farkında bile değiliz. Zamanla bu değerlerimize, ihtiyaç duydukça farkına varıyoruz ama o güzelim değerler geri gelmiyor.
Yaşam kalitesi arttıkça duyarlılık azaldı. Hâlbuki toplumları ayakta tutan kültürleri ve değerleridir.
Neler peki kaybettiğimiz bu değerlerimiz;
En başta saygı, sevgi ve en önemlisi manevi değerlerimizi yitirdik.
Eskiden bayramlar vardı, birlikte olmak için, insanların bir araya gelmesi için maalesef şimdi bayramlar bir kaçış oldu. Bir SMS ile bir WhatsApp mesajı ile birbirimizin bayramını kutlar olduk.
Eskiden insanlar yaz tatillerinde, bayramlarda akrabalık bağlarını yaşatmak için sıla-i rahim yapmak için memleketlerine anne ve babalarının elini öpmeye giderlerdi ama şimdi ekonomik durumumuza göre ya Akdeniz sahillerinde, ya Ege sahillerinde, ya da Avrupa'da, yaz tatillerini bayram tatillerini geçiriyoruz. Anadan ayrı, babadan ayrı, memleketten ayrı!
Eskiden çocuklarımız kapının önünde oyun oynardı, sokakta misket, çanak, çömlek, saklambaç, körebe oynardı. Peki, şimdi onlar kaldı mı?
Şimdiki çocukların ayrı bir dünyası var. Toplum içinde yaşarken toplum kurallarına uymuyor, adeta görmezlikten geliyorlar. Kendi dünyalarında mutlu olabileceğini zannederek bencil takılıyorlar. Koca, koca apartmanların arasında, nefes alınmaz bir havada, evlerinde, sanal bir dünyada yalnız yaşamayı tercih ediyorlar. Böyle olunca da amcalarını, halalarını, teyzelerini, dayılarını tanımıyorlar. Dolaysıyla amcalar, halalar, teyzeler, dayılar da yeğenlerini, kuzenlerini tanımıyor.
Aslında bütün bunlar kültürümüzün değerlerimizin ortadan kaybolduğunun bir göstergesidir. Artık o kadar birbirimizden soğuduk ki gidip gelmeye, gelmeye adeta manevi bağlarımız koptu. Haliyle bizimle birlikte çocuklarımızın da kaynaşması yok oldu.
Küçük yaşta birbirinden soğuyan, kardeşlik dostluk kavramlarını yitiren çocuklarımızdan büyüdüklerinde nasıl bir kaynaşma ve birliktelik bekleyebiliriz ki.
Çocuklarımıza birbirini seven kardeş gibi yaşayan en samimi dostluk duygularımızla örnek olmak yerine maddi çıkarlarımız için, ilk fırsatta birbirimizin arkasından konuşup, kötüleyen bireyler olduk.
Çocuklarımızın geleceğini kardeşlik dostluk duygularını kendi ellerimizle yok eder olduk.
Ve hayatı o kadar hızlı yaşıyoruz ki birçok güzel şeyi unuttuk gitti.
Geriye baktığımızda hep özlemle anıyoruz birçok anılarımızı.
Eskiden öyle miydi...
ESKİDEN
“Çember çevrilir,
Su musluktan içilir,
Ağaçlara tırmanılırdı.
Bebekler bezden,
Silahlar tahtadan,
Resimler kömür karasından yapılırdı.
Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin
İsimleri konulur,
Saatli maarif okunurdu.
Komşuda pişen
Bize...
Bizde pişen komşuya düşerdi.
Geceler ayaz,
Sokaklar karanlık,
Yıldızlar parlak olurdu.
Turşu, salça, mantı
Evde yapılır,
Karpuz kuyuda soğutulurdu.
Erik ağacının çiçeği,
Pencere camımıza yaslanır,
Güz yaprakları bahçemize düşerdi.
Kardan adam yapılır,
Evlerde soba yakılır,
Kış gecelerinde masal anlatılırdı.
Merdiven çıkılır,
Aidat ödenmez,
Yönetici seçilmezdi.
Evler badanalı,
Sokaklar lambasız,
Mahalleler bekçili olurdu.
Ajans radyodan dinlenir,
Çizgi roman okunur,
Defterlere kenar süsü yapılırdı.
Hayat,
Arkası yarın gibiydi,
Kesintisizdi.
Her gün yaşanacak bir şey vardı.
Herkes kendi düşünü kurar,
Kendi hayatını oynardı.
ŞİMDİ
Şimdi,
Herkes
Yoğun,
Yorgun
Ve
Tek başına...”
Can Dündar...
Hiçbir ahlaki manevi ve kültürel değer küçümsenemez, sosyal hayatta yok sayılamaz.
Bu noktada şunu unutmamak gerekir ki, kaybedilen her bir değer toplum hayatından da bir şeyleri götürmektedir. İnsani değerleri bireysel olarak yaşama ve yaşatma konusunda her birimize önemli sorumluluklar düşmektedir.
Evet, günümüzde özel yaşamımızda olduğu gibi sosyal ve kültürel hayatımızda, sürekli bir erozyon yaşıyoruz.
Ne çok şey yitirdik, öyle değil mi?
Saygı, sevgi, hoşgörü aile ve akraba ilişkileri yok oldu gitti.
Sonuç olarak bu değerlerimizi aile ortamında çocuklarımıza öğretilmesi gereken sosyal, ahlaki kültürel bir değer olarak algılamak ve hafife almadan çocuklarımıza öğretmek gerekir. Büyüklerimiz bizlere öğretmişler. Bizler de çocuklarımıza öğretmeyi bir görev bilmeliyiz.
Bu vesileyle hepinize saygılar ve sevgiler değerli okurlarım.

< type="adsense" data-ad-client="ca-pub-2652272791524659">