Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD) Başkanı Abdurrahman Kaan,pandemi süreci ve yeni normale ilişkin soruları yanıtladı.

Hükümetin destek paketlerini kademeli olarak ve tedbirleri elden bırakmadan açıkladığını vurgulayan Kaan, "Sahadan geri beslemeler alarak üç farklı boyutta bu süreci işletti. Hane halkı boyutunda, çalışan kesimin korunması boyutunda ve üretici kesimin yani KOBİ’sinden sanayicisine kadar geniş yelpazede sektörel olarak reel ekonominin korunması boyutunda. Reel sektörü ayakta tutarken bir yandan da finansal piyasalardaki dalgalanmanın önüne geçmek ve parasal yıpranmayı minimize etmek adına düzenleyici kuruluşlar ve Merkez Bankası özelinde adımlar atıldı.

Genişlemeci parasal politika elbette tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de uygulandı. Ancak burada emisyon hızındaki artış kriz sürecinde göz ardı edilmesi gereken ikinci bir sorun gibi algılansa da ilerleyen süreçte yeni normalleşmenin devamında bu hızın indirilmesi ve piyasadan fazla nakdin yavaş yavaş çekilmesi gerektiğinin de altını çizmek isterim." şeklinde konuştu.

Kaan, yerli ve milli üretimi teşvik eden politikalar paralelinde pek çok ürün grubuna getirilen ithalat yasaklarının milli üretim yetenek ve kapasitesinin test edilmesine vesile olduğunu ifade ederek, ihracata yönelik doğrudan destekler, tedarik zincirlerinin çeşitlendirilmesine yönelik başlatılan stratejik çalışmalar ile korona sonrası umutları artırıcı bir sürecin piyasaları beklediğini kaydetti.

Başarılı bir kriz yönetimi gerçekleştirdik

Türkiye'nin pandemi sürecinde başarılı bir kriz yönetimi sergilediğini kaydeden Kaan, "Krizin kaynağı hastalığın kendisidir. Hastalık tamamen geçene kadar krizde normalleşme kademeli olarak sağlanacaktır. Bunu net veri olarak almalıyız. Yani temkinli harekete devam. Mali durumu, çok daha yüksek ülkeler daha geniş paketler ile süreç yönetimi yaptılar. Ancak bu ülkelerdeki salgının yaygınlığı bu kez sisteme verdikleri destekleri de kara delik gibi yutmaktadır. Amerika buna bir örnektir. Paket büyüklüğü ile salgın boyutu aynı oranda ilerlediği için mali kayıplar gelişmiş ülkelerde de hemen hemen aynı düzeyde çıktıları oldu.

Elbette onların destek büyüklüklerindeki farklılık krizden çıkma hızlarının artmasında önemli bir etken olacaktır lakin bu kez onları bekleyen sektörel daralma ve sıkı mali politikalar ile ilerleyen süreçte zorlanacaklardır. Kısaca, milli gelirleriyle orantılı olarak salgın için harcadıkları para ve ayırdıkları kaynak arttıkça bu ülkelerin ilerleyen süreçte daha sıkı bir mali disipline gidecekleri de açıktır. Böylece ticaret yaptığımız ülkelerdeki daralma ve buralardaki firmaların mali durumları da bizim ticaretimizi ve normalleşme sürecimizi doğrudan etkileyecektir." dedi.

MÜSİAD üyeleriyle milletinin yanında durdu 

MÜSİAD'ın 11 bini aşan üye sayısı ve geniş üye profili ile sahada en yaygın sermaye örgütü olduğunu hatırlatan Kaan şunları söyledi:

"Sayın Cumhurbaşkanımızın başlattığı “Biz Bize Yeteriz Türkiyem” kampanyası kapsamında Türkiye sevdalısı üyelerimizle birlikte toplamda 125 milyon TL destekle milletimizin yanında olduk. Buna ek olarak, üyelerimize MÜSİAD Karz-ı Hasen Sandığı uygulamamıza bağışta bulunma çağrısında bulunduk. Bu doğrultuda sıkıntıya giren üyelerimize maddi kaynak oluşturduk. Ayrıca tüm Türkiye ve şubelerimizin bulunduğu ülkelerde, 98 bin adet gıda yardım kolileri hazırlayarak yurt içinde Vefa Destek Grupları, yurt dışında ise Kızılay üzerinden ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık.

Bu süreçte ayrıca, MÜSİAD’ın geçtiğimiz dönemlerden beri uygulamaya koyduğu Zimem (Veresiye) Defteri kampanyasına yoğun bir destek sağladık. Üyelerimiz, Türkiye genelinde 425 adet Zimem defterini esnaflarımızdan satın alarak, borçlu vatandaşlarımızın toplamda yaklaşık 2 milyon 175 bin liralık borçlarının ödenmesini sağladı. Bu süreçte en büyük emeği veren ve kahramanca mücadele eden sağlık çalışanlarımıza da unutmadık. Maske, koruyucu elbise, dezenfenktan ürünleri ve birçok sağlık ürününü, sağlık kuruluşları ve kamu kuruluşlarına dağıtarak vatandaşlarımızın istifadesine sunduk."

Kredi maliyetlerindeki düşüş sevindirici

Faizsiz bir sistemin ve alternatif fonlama ve destek modellerinin her zaman arkasında durduklarını fakat kredi maliyetlerindeki düşüş trendinden de memnun olduklarını dile getiren Kaan, "Piyasanın canlanması ve bilhassa konutta stokların erimesi adına atılmış faydalı bir adım olarak görmek mümkün. Lakin burada altını çizmemiz gereken bir husus var ki o da konut fiyatlarındaki artışlar. Bu artışlarla beraber yeni finansman paketinin verimliliğinin tartışılması söz konusu olacaktır.

İkinci el konut ve ikinci el otomobil fiyatlarındaki artış birinci el konut ve otomobil fiyatlarına da sirayet etmiş durumda. Genel itibarıyla yüzde 10-20 arasında bir fiyat artışından bahsetmek mümkün. Bu da yapılan desteğin artan fiyatlarda erimesine neden olabilmektedir. Bizim talebimiz kredi maliyetlerindeki düşüş uygulamalarının sadece konutta değil, uzun vadeli iş yeri edindirme kapsamında sanayi bölgelerinin ve tesislerinin alımı şeklinde de genişletilmesidir. Böylece üretim kapasitesi artan üretici üretimden gelen kazanç ile konut ve otomobil alımlarına yönelecektir. Yoksa sadece alımları teşvik etmek paranın üretime değil stoka dönüşmesine neden olabilmektedir." şeklinde konuştu.

Türkiye jeopolitik konumunun avantajlarını kullanabilir

Pandemi sürecine dünyanın hazırlıksız yakalanmasının bir nedenin de Çin kaynaklı güdümlü tedarik hatları politikası olduğunu aktaran Kaan sözlerini şöyle tamamladı:

"Bugün dünyada imalat sanayi üretiminin ortalama yüzde 7’si Çin’den kaynaklanan ara malı ithalatına bağımlıdır. Bu durum ülkemiz için yüzde 6 düzeyindedir. Bu bağımlılık kriz döneminde devasa bir domino etkisi oluşturmaktadır. Aynı şekilde Bilgisayar, elektronik ve sair ekipmanlar sektörlerinde Çin’in ürettiği katma değer yüzde 27 düzeyindedir. Taşımacılık ve bağlı sektörlerde ise bu oran yüzde 145 düzeyinde. Böylesi bir bağımlılık bir de üstüne ticaret yollarının bir kuşak projesi kapsamında birine bağlanmasıyla beraber baş edilmesi imkansız bir güce davetiye çıkarmaktadır.

Ancak burada Türkiye’nin jeopolitik konumu diğer ülkeler gibi değildir. Batı Ekonomileri coğrafi konumları nedeniyle bu yeni lojistik hattın alıcısı konumundadır. Üretimin gitgide doğuya kaydığı bir dünyada Türkiye coğrafyanın ona sunduğu kaderi bu kez iyi değerlendirmek durumundadır. AB, ABD, Afrika ve Körfez Bölgesi bu hat içinde tüketim bölgeleri halini almıştır. Türkiye bu aşamada hem doğu ekonomilerindeki cazibesi nedeniyle bir üretim noktası hem de Batı Ekonomilerine ürünlerin ulaştırılması anlamında bir geçit bölgesidir.

Sadece İpek Yolu hattı değil; Suriye’yi içine alan ve güneyden bir alternatif gibi uzanan Baharat Yolu hattı da yine Türkiye’nin hinterlandı dahilinde ilerlemektedir. Burada ihracat avantajlarının doğru kullanılması için öncelikle doğru yatırım politikasının uygulanması gerekmektedir. Yatırımı tek başına bağımsız bir bileşen olarak ele almadan; üretim-ticaret-yatırım senkronizasyonu içinde çalıştırmak Türkiye’nin Korona sonrası süreçte hem olumlu ürün-üretim algısı hem de gelişmiş piyasalardaki savrulan döviz akımları karşısında güvenli yatırım alanı olarak cazip hale gelmesi demektir."