AK Partili Ömer Çelik'in açıklamlarından öne çıkan başlıklar şöyle;

KAZAKİSTAN'DA YAŞANANLAR

Kazak kardeşlerimize bir kez daha taziyelerimizi sunuyoruz. İnşallah kısa zamanda bu günleri atlatarak Kazakistan yine istikrarlı ve güçlü dönecektir diye temenni ediyoruz.

ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ

Bugün Çalışan Gazeteciler Günü, hepinizin gününüzü kutluyorum. Dünyada giderek bu hakikat ötesi denilen enformasyon bombardımanı altında gerçeğe ve gerçek habere ulaşmak daha da kıymetli hale geldi. Gerçekten işini iyi yapan gerçek gazetecilerin demokrasiye katkılarının yanı sıra insanlığın yalanlardan korunması bakımından giderek artan bir işlev ortaya koyduğunu görüyoruz. Geçen zaman içerisinde çok üzüldüğümüz olaylar oldu. Çeşitli arkadaşlarımız burada saldırıya uğradı. Pek çok arkadaşımız büyük risklerle, tehditlerle karşı karşıya kaldı. Hepsine geçmiş olsun diliyoruz.

KILIÇDAROĞLU'NUN TARTIŞMALI SÖZLERİ

Geçenlerde sayın Kılıçdaroğlu bir televizyon programında hükümetimiz, partimizle ilgili gerçekle alakası olmayan iftira niteliğinde iftirada bulundu. Ona hem TBMM Başkanımız hem de Ulaştırma Bakanımız gereken cevabı verdiler. Siyasette rekabet olacaktır. Demokratik rejimlerde tabii ki farklı görüşler olur. Fakat burada başka bir şey var siyasi rekabeti, siyasi husumete dönüştürmek, insanları hedef gösteren, çeşitli meslek gruplarını hedef göstermek anti demokratikliği besliyor.

Geçenlerde sayın Kılıçdaroğlu bir televizyon programında hükümetimiz, partimizle ilgili gerçekle alakası olmayan iftira niteliğinde iftirada bulundu. Ona hem TBMM Başkanımız hem de Ulaştırma Bakanımız gereken cevabı verdiler. Siyasette rekabet olacaktır. Demokratik rejimlerde tabii ki farklı görüşler olur. Fakat burada başka bir şey var siyasi rekabeti, siyasi husumete dönüştürmek, insanları hedef gösteren, çeşitli meslek gruplarını hedef göstermek anti demokratikliği besliyor.

Sayın Kılıçdaroğlu AK Parti'ye destek veren öğretmenlerin hedef gösterildiği bir konuşma yaptı. Sırf AK Parti'ye oy veriyorlar diye hedef göstermek anti demokratik eğilimlerin ortaya çıkmasına dair kutuplaştırma siyasetidir. Seçilmiş hükümetin emrindeki bürokratlara, seçilmiş hükümetin talimatlarını dinlememe tavsiyesinde bulundu.

Anayasal düzen, yasalar, demokratik ortaya çıkmış siyasi meşruiyetin bileşeni yüksek meşruiyet ortaya çıkarır. Darbelere, vesayete karşı olmamız en başta millet iradesiyle kurulan demokratik meşruiyetin harap edilmesinden dolayıdır.

CHP'Lİ ÖZEL'E "DİN EĞİTİMİ" TEPKİSİ

Hükümeti dinleme diye emir vermenin dünyadaki siyasi örnekler de dikkate alındığında ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz. Yassıada zihniyeti dendiğinde bu arkadaşlarımız büyük alınganlık gösteriyor. Bu kadar zaman geçmesine, bedel ödenmesine rağmen insanların dini değerlerine, demokratik değerlere saldırının adresi olarak siz gösteriliyorsunuz. En son grup başkanvekiliniz çocukların din eğitimi almasına saldırdı. Bunu ortaçağ zihniyeti gibi aşağılama zihniyetiyle zikredilmesi, ne kadar demokratik bir üslubun içerisine kendini göstermeye çalışırsa çalışsın aşağıdan yukarıya çıktığını görüyoruz. Siz bol bol demokrasi dediğiniz halde terör örgütü ile yanaşık düzen kurarsanız, terör örgütünün terör örgütü olduğunu söylemiyorsanız demokrasiyi çalmış oluyorsunuz. Biraz daha sağduyulu, makul, toplumun değerleriyle barışık, toplumu mühendislik faaliyetiyle şekillendirmeye çalışmayan siyaset dili kurmak bu kadar zor olmaması gerekir. Biraz yol gidildikten sonra ilk kritik kavşağa gelindiğinde maalesef bu eski zihniyet tekrardan kendisini gösteriyor. Sayın Kılıçdaroğlu devletin güvenlik güçlerinin kendisini dinlediğini iddia ediyor. Bir evrak, belge koyması, delil sunması veya bu kanaate nasıl vardığını toplumla ciddi şekilde paylaşması gerekir. Arkasından partimizi dinliyorlar, daire başkanlarımızı dinliyor dediler. İşte bizim yıkım, kaos siyaseti dediğimiz şey budur. Bu arkadaşlarımız kutuplaşmadan bahsettikleri zaman asıl kutuplaşmayı toplumun değerleri ile kendi kutuplaşmalarının yapısal bir sorun haline geldiğini ve bu yapısal sorunu çözmeleri gerekiyor. Sürekli olarak toplumun kazanımlarına saldırıyorlar. Anlaşılıyor ki, bu kazanımları ellerine fırsat geçerse altüst etmeyi bekleyen pek çok kişi var. Bu dili o kadar rahat, o kadar kolay bir biçimde kullanıyorlar ki, bu kadar üzerinde tarih geçmesine rağmen birilerinin akılla, makul bir şekilde, düşünce ile siyaset yapmadığını, kin ve hesaplaşmayla siyaset yaptığını görüyoruz. Bu sözlerin nereye gittiğini görünce 'sandıkta hesaplaşacağız' diyorlar. Bahsettiğiniz şey sandığa giden yolu tarif eden bir yol değil. Bu arkadaşlarımız en çok milletin değerleri ve kazanımlarıyla ortaya çıkan yapısal sorunları, bitmek tükenmek bilmeyen kin siyasetini iyi bir şekilde değerlendirmeleri gerekiyor. Makul siyasetten, demokratik siyasetten herkes kazanır.

KAZAKİSTAN'DAKİ GERİLİM

Kazakistan'daki durumu yakın takip ediyoruz. 2-3 Ocak'ta başlayıp 5 Ocak'ta hükümetin istifasıyla ortaya çıkan tablo hepimiz için üzüntü verici olmuştur. Kazakistan'la çok köklü ilişkilerimiz var. En son gelinen noktada Türk Devletleri Teşkilatı'nın kurulmuş olması, önümüzdeki on yıllara dönük olan vizyon son derece kıymetlidir. Kazakistan'ın kendine has özellikleri, doğal zenginlikleri, Kazak halkının birikimi Kazakistan'a özel bir yer vermiştir. Ortaya çıkan tabloyu yakın şekilde takip ediyoruz. Arzumuz, temennimiz Kazakistan'ın barış, istikrar ve toprak bütünlüğünü koruyacak şekilde bu sıkıntılı günlerin geride bırakılmasıdır. Şartlar ne olursa olsun Türkiye her zaman Kazakistan'ın yanında yer alacaktır. İlk olay olduğunda Batılı haber ajansı bunu Türk Devlet Teşkilatı'nın çöküşü olarak nitelendirdi. Daha sonra birileri çıktı 'Erdoğan Kazakistan'da kaybetti' diye küçük akıl sergiledi. Cumhurbaşkanımız Kazakistan'ın bütünlüğünü, huzur içinde olmasını kendi kazanımı olarak görür. Birilerinin her olay ortaya çıktığında 'Türkiye kaybetti, Türkiye kazandı, Erdoğan kaybetti, Erdoğan kazandı' demek kötü bir siyaset anlayışının ürünüdür, provokatif yaklaşımlardır. Herkesin zengin olmasının bizim zenginliğimize katkı sağlayacağını söyledik. Tabii ki isterdik güney sınırımızda komşuların huzurunu sağlayacak, halkın iradesi konusunda yönetim gelişmelerini. Güney sınırımızda Cumhurbaşkanımız güçlü şekilde bu olayların çıkmaması, daha sakin geçişin sağlanması için çaba ortaya koymuştu, maalesef olaylar başka yöne gitti. Sonuçta hem Cumhurbaşkanımız hem Türkiye Cumhuriyeti Kazak halkının kazanımını kendi kazanımı olarak görür. Bunun dışındaki yaklaşımların hepsi provokatif yaklaşımlardır.

"BU BİR SİVİL TOPLUM KURULUŞU KENDİ BİLECEKLERİ BİR İŞ"

Avusturya'nın bir başkanı vardı. Bu şahıs ırkçılığı, İslam düşmanlığı, göçmen düşmanlığı ile öne çıkmış bir şahıstı. Daha sonra yolsuzluk üzerine istifa etmek zorunda kaldı. Bütün siyasi hayatını Türk, Türkiye, İslam düşmanlığı üzerine kurmuş şahıstı. Bu şahsın Avrupa Hoşgörü ve Uzlaşma Konseyi'nin başına geleceğine dair bir haber var. Konseyin başkanı bunu açıkladı. Bu bir sivil toplum kuruluşu, kendi bilecekleri bir iş.

Bu teşkilatlar esasında Yahudi soykırımına karşı mücadele sergiliyorlar, geçmişteki acıların yaşanmaması için. Irkçılık ve Yahudi karşılığı ile mücadeleyi kendi faaliyet alanının merkezine koyuyorlar. Bunları yaparken Yahudi, Müslüman, göçmenleri topyekûn hedef alan Nazi zihniyeti, aşırı sağcılar olduğunu biliyoruz. Geçmişteki zalimane yaklaşımları bugün Türk ve Müslümanlara koymak için pusuda bekliyorlar.

Dolayısıyla bu aşırı sağcılığa ve Nazi anlayışına topyekûn mücadele edilmesi gerekir. Şimdi bu şahsın böyle bir kuruluşun başına gelmesi bu mücadeleye zarar verecektir. Bu şahıs fişleme faaliyetlerinden tutun da, hoşgörüyü genişleten yasayı engelleyen bir şahıs olarak ortaya koydu.