KİÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Durdane Gümüşten, “Güçlü ve sağlıklı ilişkilerin yaşandığı bir ailede çocuk ve ergenler her türlü bağımlılıktan korunmaktadır. Gençlerin ailesi ve geçmişi ile bağı ne kadar sıkı olursa, hayatındaki iniş çıkışlarla baş etmek için bağımlılıklara yönelme ihtimali de o kadar az olacaktır” dedi.

KİÜ tarafından Covid-19 pandemi süreci dolayısıyla çevrimiçi gerçekleştirilen konferanslar serisinde bu kez madde bağımlılığı konusu ele alındı. Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Durdane Gümüşten tarafından verilen konferans, KİÜ youtube sayfası üzerinden yayınlanırken; madde bağımlılığı, bağımlılık belirtileri, bağımlılığın olumsuz etkileri ile tedavi ve önleme amaçlı koruyucu yöntemler anlatıldı.  

Bağımlılığın, zararlı sonuçlar ortaya koymasına rağmen, ödüllendirici uyaranı takıntılı biçimde kullanmakla karakterize edilen bir beyin rahatsızlığı olduğunu ifade eden D. Öğr. Üyesi Gümüşten, bağımlılığın oluşmasında psikolojik faktörlerin etkilerinin olmasıyla birlikte, bir bağımlılığı başlatan ve sürdüren sürecin biyolojik olduğunu kaydetti. Bağımlılığın, beynin ödül sistemindeki düzensizlikten doğduğunu, bu bozukluğunda yemek yeme, uyuşturucu kullanma, kumar oynama, heyecanlı sosyal aktivitelere katılmak gibi uyaranlara zamanla yüksek seviyelerde maruz kalmakla oluştuğunu dile getiren Gümüşten, şöyle konuştu:

“Beynin belirli bir bölgesindeki nöronlar bağımlılık yapıcı genin etkisine maruz kaldığında kişinin daha fazla bağımlılık yapıcı maddeleri kullanmasını sağlar. Kişi maddelerin etkisinin azalmaması için gün geçtikçe daha fazla miktarda madde kullanmaya başlar. Aynı miktarda kullanmaya devam ettiğinde bile giderek azalmış bir etki elde etmeye başlar. Kişi bundan zarar gördüğü halde bu maddeyi kullanmayı bırakamaz. Bağımlılık yapıcı, bağımlılık bireylere ve topluma büyük derecede finansal yük ve sağlık faturası çıkarır. Uyuşturucuların doğrudan zararlı etkileri, onlar yüzünden oluşan sağlık masrafları, tütün kullanımı kaynaklı akciğer kanserleri, alkol kullanımı kaynaklı siroz, beyindeki esnekliğin değişmesi ve bunların sonucunda da üretkenliğin kaybolması söz konusu olmaktadır.”

EBEVEYNLER NELERE DİKKAT ETMELİ?

Gümüşten, fiziksel, davranışsal ve psikolojik olmak üzere üç şekilde ortaya çıkan ve ele alınan bağımlılık belirtileri konusunda ise ebeveynleri uyardı. Anne-babaların dikkat etmesi gereken hususları vurgulayan Gümüşten, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Fiziksel belirtilere bakacak olursak, gözlerde kızarıklık ve göz bebeklerinde büyüme. Uyku bozuklukları, aşırı uyuma ya da uyuyamama şeklinde ortaya çıkmaktadır. Ani kilo kaybı, kusma veya iştahsızlık, epilepsiye bağlı olmayan kasılma nöbetleri, bitkinlik, fiziksel görünümde değişiklik, kişisel bakımı ihmal etme, hareketlerde dikkat çeken koordinasyon bozukluğu ya da dengesizlik, alışılmadık bir ağız kokusu. Vücutta ya da ellerde istemsiz titreme gibi şeyler fiziksel belirti olarak sayılabilir.

Peki davranışsal belirtiler nelerdir? Okula ve derslere ilgide azalma, okul başarısında düşme. Dikkat verme ya da odaklanmada azalma. Okul dışındaki aktivitelere ilgisizlik. Çevresinden sık sık borç almaya başlama. Kendini dış dünyadan uzaklaştırma ve içe kapanma. Daha fazla özgürlük talep etmeye başlama. Göz kontağı kurmadan konuşmaya çalışma. Agresif davranışlarda bulunma yer almaktadır. Arkadaş grubunda ya da her zaman gidilen mekanlarda değişiklik. Göz kızarıklığını saklamak için göz damlası kullanmaya başlama. Suç işleme, kötü kokuları bastırmak için fazla parfüm kullanmak ise davranışsal belirtiler olarak gözlenebilmektedir.

Bağımlılığın psikolojik belirtilere ise kişilikte ortaya çıkan ve açıklanamayan değişikliklerdir. Duygu durumunda ani değişimler. Asabiyet, ani patlamalar veya nedensiz gülme gibi davranışlar, beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan aşırı hareketlilik ve aktivite artışı. Genel bir motivasyon eksikliği. Odaklanma güçlüğü. Dalgınlık veya uyuşukluk. Herhangi bir sebebi olmaksızın korku duyma, gerginlik yaşama veya aşırı şüphecilik de psikolojik belirtiler olarak ortaya çıkabilmektedir. İşte bu belirtiler gözlemlendiğinde hemen destek alınması gerekmektedir.”

Günümüzde, dünyadaki en önemli sağlık sorunlarının başında madde bağımlılıklarının geldiğini vurgulayan Gümüşten, bağımlılığın olumsuz etkileri ve tedavi yöntemleri gibi konularda da bilgiler verdi. Türkiye’nin sahip olduğu 35 milyonluk çocuk ve genç nüfus ile dünyanın en şanslı ülkelerinden biri olduğuna dikkati çeken Gümüşten, bu genç nüfusun her türlü bağımlılıktan uzak tutulmasının da elzem olduğunu söyledi. İnsanın herhangi bir uyuşturucu ve uyarıcı maddeye karşı bağımlılık geliştirdikten sonra, bu bağımlılığından kurtulmasının son derce zor, maliyetli ve zaman alıcı bir süreç olduğunun altını çizen Gümüşten, sözlerini şöyle tamamladı:

“Bu nedenle madde bağımlılığına karşı en doğru, en kolay ve maliyeti en düşük olan mücadele yöntemi çocuk ve gençleri bu maddelerden korumak ve bunlara karşı onları güçlendirmektir. Bu noktada özellikle ailelere büyük görevler düşmektedir. Çünkü bağımlılığa karşı geliştirilen önleme programlarında aile odaklı çalışmalar çok önemli bir yer tutmaktadır. Burada temel amaç, ebeveynlere çocuklarını maddeden uzak tutabilmelerine yarayacak becerileri edindirmektir. Bu çerçevede ailelere, temel ebeveynlik ve çocuklara yardım edebilme gibi beceriler kazandırılmaya çalışılmaktadır. Güçlü ve sağlıklı ilişkilerin yaşandığı bir ailede çocuk ve ergenler her türlü bağımlılıktan korunmaktadır. Peki 18-25 yaş aralığında çocuğu olan ebeveynler neler yapabilir? Çocukların evden uzakta alkol, sigara, oyun ve uyuşturucularla karşılaşma ihtimaline karşılık onları hazırlayabilirsiniz. Çocuğunuzun içinde bulunacağı ortamlara karşı sosyal durumların bir pratiğini yapabilirsiniz. Hayali senaryolar yaratarak çocuğunuzun bağımlılık yapıcı maddeleri reddetmesi, karşı koyması, hayır diyebilmesi için onu destekleyebilirsiniz. Çocuğunuz evden uzaktayken irtibatın sürdürülmesi çok önemlidir. İrtibatımızı korumak için telefonla onları aramalı ancak çok fazla rahatsız etmemeliyiz. Uygun olduğunuz zamanları bilmesini sağlayarak inisiyatifi ona bırakmanız daha doğru bir davranış olacaktır. Sizinle irtibatının azlığını endişe etmeyin. Ders çalışıyor, ya da arkadaşlarıyla zaman geçirmeyi tercih ediyor olabilir. Onunla konuşurken, çalışmalarına ve sosyal yaşamına ilgi gösterin ancak sorgulayıcı olmayın. Geçmişte verdiği bilgilere dayanarak sorular sorun. En faydalı şey ise onu sadece dinlemektir. İstemediği tavsiyeler vermeyin. Eğer tavsiyelerinizi dayatmazsanız, sizin tavsiyelerinize gün gelecek daha çok ihtiyaç duyacaktır.  Sizinle ve gençliğindeki evi ile devam eden tutarlı bir yakınlık ile çocuğunuz her ziyaretinde kendini yenilenmiş ve güçlenmiş hissedecektir. Geçmişi ile bağı ne kadar sıkı olursa, hayatındaki iniş çıkışlarla baş etmek için bağımlılıklara yönelme ihtimali de o kadar az olacaktır.”