Bizler hayatımızın bize sunduğu güzellikler dışında zorlukları ile de mücadele etmenin kimi zaman galibiyetini kimi zaman mağlubiyetini yaşarız.

Peki zorlukları kolaylaştırmak için verdiğimiz mücadelenin olumlu sonuçları ile olumsuz sonuçlarını karşılaştırıp bir kefeye koyuyor muyuz?

Ağır basan tarafa biraz daha azim yükleyip daha da ağırlaştırmanın yolunu arıyor muyuz?

Yeni bir kitabın sayfasını en son ne zaman açtık? Bir başkasının hayat tecrübelerini kulağımıza küpe yapmayı en son ne zaman düşündük?

Her geçen gün soruların ne kadar da çoğaldığını fark ettik bilmiyoruz.

Bedenen ve ruhen kaçışlarımızın aslında bizi yalnızlaştırmadığını biliyoruz ne kadar uzağa gitsek de aslında kendimizden bir adım uzaklaşamıyoruz.

Gün doğuyor, gece oluyor bu doğal yaşam döngüsünün içine neler sığdırabileceğimiz elbette bizim elimizde.

Kimimiz bir derin suyun dibinden boğulma korkusu.

Kimimiz bir beyaz papatya bahçesinde bahçıvan olanlardanız.

En nihayetinde bütün olumsuzluklarla başa çıkması gereken kendimizden başka kimse değildir.

Tıpkı “kasabın et, koyunun can derdi” gibi bir hayat, bu hayatta mücadelesi uğruna verilen azmin veya teslimiyetin baş rolünde kendimiz dışında kimse yoktur.

Işıkları kapatalım veya göz perdelerini indirelim düşünelim derin ve sessiz düşünelim.

Işıkları açalım ya da göz perdelerimizi, kaç bininci seferde değişimi fark ederiz bilmiyorken kendi meditasyonumuzu kendimiz için kendimiz yapalım.

Toplumsal olarak nitelik kazanmış bir olgudan kısaca bahsetmek gerekirse bizler. Bir başkasının mutluluğundan aslında bir başkasını mutlu etme düşüncesinden bir an olsun soyutlanıp kendi iç dünyamıza yolculuk başlatmalıyız.

Herkesin gördüğünü farklı görmeye başlamanız dileklerimle kendiniz olacağınız yeni bir başlangıçları bulmanız ve yeni yazıda tekrar buluşmak dileklerimle

Kendinizi kendinizde bulacağınız yeni haftalara hoşça kalın.