Bu günlerde sonbaharı yaşıyoruz. Sararan yaprakların uçuştuğu sokaklarda yürümek, kırlarda dolaşmak, ruhumuza büyük bir zevk ve güzel bir duygu katıyor.
Sonbaharlar mutedil mevsimlerdir. İçinde ifrat ve tefriti barındırmazlar. İkliminde kavurucu sıcaklar olmadığı gibi, kışın soğuk, karanlık yüzü de olmaz.
Sararan yapraklar insan ruhuna bir hüzün hissi verse de; aslında sonbaharlar, yeniden dirilişin habercisidir. Yeni bir baharın gelmesi için yol güzergâhımızda kurulmuş bir menzil gibidir. Eğer bahara kavuşmak istiyorsak, bir hazanın hüznüne ve bir kışın cefasına ihtiyacımız vardır.
Eğer bu ümit olmasaydı, etrafa gülücükler saçan yeni doğmuş yemyeşil tomurcukların, sonbaharla birlikte ölmeleri, toprağa düşüp yok olmaları, herkesin içini sızlatacaktı. Gözlerimizden sonbahar hüznünün yağmurlarını akacaktı. Tıpkı Şefik Ayhan Özışık’ın Nihavent şarkısındaki gibi hüzünlenecektik:
Yine hazan mevsimi geldi,
Yine yapraklar rüzgârların peşi sıra gidecek,
Yine deli gönlüm yine bu mevsimde,
Hicranını yalnız başına çekecek,
Hüsranını yalnız çekecek        


Görüyoruz ki; kâinatta her şeyde bir nizam ve intizam var. Elbette sonbaharlar dalından düşen küçük bir yaprak da bu nizamın dışında kalamaz. Tesâdüfi olamaz. Kendi başına hareket ederek rüzgârların önünde başıboş sürüklenemez.
Bekir Sıdkı Sezgin’in hüzzam şarkısını dinlediğimizde anlıyoruz ki:
Sonbaharın bizi daldırdığı rüya geçici
Sararan dallarının çizdiği dünya geçici
Ellerin böyle sokulgan nefesin böyle yakın
Bana dünyaları vaat etse de içten bakışın
O ışık kaynağı gözlerdeki mana geçici
Sararan dallarının çizdiği dünya geçici
Sararan yaprakların uçuştuğu sokaklarda, yürümek, dolaşmak, koşmak; velhasıl sonbaharı şarkılarda yaşamak, güzel bir duygu…
Selam ve sevgilerle.