Bir insan tarihe ilgi duyuyor, tarih okuyor, tarih içerikli film ve dizileri izliyor, tarih sohbetlerine katılıyorsa muhakkak bir şeyleri dert ediyordur. Mesela ülkesini, milletini, içinde yaşadığı şehri, devri siyasi, askeri, ekonomik, kültürel ahvalini dertleniyordur. Geçmişte yapılanları, yaşananları iyi tahlil edip günü yorumlayabildiği gibi geleceğe dair fikirler de üretme ihtiyacı hissediyordur. Ben buna bir tür hastalık diyorum ki bu hastalığa yakalanan kişinin iflah olduğu görülmemiştir. Geceleri uykuları kaçar, yeni şeyler okumak, yeni şeyler öğrenmek ister. Tarihe merakı olmayan birinin taş gördüğünü o bir sanat eseri olarak algılar, taşın üzerindeki bir izden işaretten derin bir geçmiş yolculuğuna çıkar. Birilerinin keyif almak için dinlediği türkü onda hüzün vesilesi olabilir. Tarih okurken dinleri, sosyolojiyi, psikolojiyi, sanatı, edebiyatı, doğayı velhasıl insana dair ne varsa merak eder, kıyısından köşesinden bulaşmadan duramaz. Okur, araştırır, hakikati arama yolunda bitap düşse de mücadele etmeye devam eder. Yukarıda da bahsettiğim gibi bu bir hastalık ve bu hastalığa duçar olanların sayısının artması memleketin menfaatinedir.

Türkiye’nin son elli yılında ama özellikle son 20 yılında tarih daha çok okunur, daha fazla tartışılır hale geldi. Akademik tarih yayınlarının yanında popüler tarih kitaplarının sayılarında çok ciddi artışlar oldu. Öyle ki kitap sitelerinde çok satanlar arasında tarih kitapları ve tarih romanları yer aldı. Tarihi konularda konferans veren belli başlı akademisyenler yahut popüler tarihçiler, pop sanatçıların 15 -20 yıl önce bir gecedeki sahne performansı sonrasında elde ettikleri rakamlara yakın paralar bile kazandılar, kazanıyorlar. Yayın gelirlerinde de çok ciddi artış oldu. Bu yayınların doğruluğu ya da yanlışlığı, muhtevası, objektifliği gibi hususlara girmeden devam edecek olursak, bu gelişmeler tarihe olan merakı arttırdı. Tabi ki bu merakın artmasında tarihi konu edinen diziler, sinema filmleri, tiyatro gösterileri, televizyonlardaki bilgi yarışmaları büyük rol oynadı.

Son zamanlarda bu değişimin ciddi yatırımcılar tarafından takip edildiğini ve yeni yatırım ve pazarlama sahalarının açılmasına vesile olduğunu görüyoruz. Bu yatırım alanları geleneksel spor dalları başta olmak üzere kaybolmaya yüz tutan mesleklere, turizme ve sanata doğru yayılmaya başladı. Takıdan kıyafete, spordan sanata, yemek yenilen mekânların isimlerinden devlet binaların mimari özelliklerine kadar genişleyen bir saha yayıldı. Halk nezdinde de karşılık bulan bu yatırımlar, tarihin, kültürün, geçmişe dair araştırmanın devamlılığını sağladı ve sağlamaya devam ediyor.

Aslında ABD başta olmak üzere batılı ülkelerin yüz yıldır, en başta kültürünü, sonra tarihini, siyasetini, askeri ve ekonomik gücünü dosta ve düşman göstermek için kullandığı medya gücünü Türkiye çok yeni fark etti ve kullanmaya başladı. Türkiye’de önce İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirleri Türkiye ortalaması kabul eden sinema filmleri ve dizileri çekildi. Tabi ki bu yapımlarda aşk, dram, komedi, tarih gibi çok farklı alanlarla ilgili konular işlendi. Bu biraz daha daraltılarak bölgesel çalışmaları beraberinde getirdi. Karadeniz, Ege, Güneydoğu gibi bölgeleri görsel olarak kullanan, konularını yerelden alan ve ulusala hatta uluslararasına taşıyan hikâyeler üretilir hale geldi. Çok geç kalınmış olmakla birlikte yapılan bu çalışmalar Türkiye’nin tanıtımına katkı sağladı. Kültür tanıtımı, turizm geliri, yatırım alanlarının çeşitlenmesi sinema ve dizi sektörünün ülke, bölge tanıtımı gibi geniş alanlardan daha dar alanlarda yani şehirlerde daha özel konuları ele alacak şekilde yayılmasına şimdilerde olanak sağlar hale geldi. Son birkaç yıldır Bursa, Trabzon, Adana, Gaziantep, Nevşehir, Konya, Mardin, Diyarbakır gibi şehirlerde kurulan sinema ve dizi platoları şehirlerin tanıtımına büyük katkılar sağlamaya başladı. Şehirlerin marka değerlerini arttıran işler yapılır hale geldi. İyi hikâyeleri olan kaliteli yapımlar, şehirlerin turistik değeri olan çarşıları, sokakları, yaylaları, plajlarıyla birlikte sunulduğunda değişim, gelişim ve ilerleme artık kaçınılmaz hale geliyor.

Son dönemlerde şehrimizde tarihe merakı olan insanlarımızın arttığını görmek beni mutlu ediyor. Yine bu tarihe meraklı insanların çoğunun genç yatırımcılardan oluştuğunu görmek ziyadesiyle mutlu ediyor. Diğer taraftan şehrin yönetiminden mesul insanlarımızın, iş adamlarımızın, esnafımızın da tarihe olan meraklarının artmasından dolayı olsa gerek; şehrimiz için neler yapabiliriz kaygılarını arttırdığını görüyor seviniyorum. Şehrimizin Kahramanlık Destanın 100. Yılını kutuluyor olmamız, tarihe olan merakı güçlendiriyor olabilir, olsun da. Bizim denizimiz yok ama çok zengin bir kültürümüz, eşsiz doğamız, müthiş bir tarihimiz var. Tarihe merakın şehrimizde ve ülkemizde zirve yaptığı bu dönemde, bunu Kahramanmaraş adına fırsata çevirmemiz gerekiyor. En evvel dört başı mamur bir İstiklal Mücadelesi, bir Sütçü İmam veya Kurtuluş dizisi için çaba göstermeliyiz. Ardından yine kurtuluş ve Dulkadiroğulları ile ilgili bir sinema filmi için çaba göstermeliyiz. Bu çalışmalar, şehrimizin marka değerini arttıracaktır. Şehrimizin kültürel, sosyal ve ekonomik anlamda gelişimine katkı sağlayacaktır. Birkaç gün önce “Diriliş Ertuğrul” ve “Kuruluş Osman” gibi Türkiye’de ve gönül coğrafyasında ses getiren yapımların sahibi ile dizi oyuncularının şehrimize geldiklerini duydum, basından takip ettim. Bu ziyarette hem sevindim hem de heyecan duydum. Bu ekibin buraya gelmesinde emeği geçen herkese özellikle Serhan Erdoğanyılmaz Bey’e teşekkür ederim. Çalışmalarından ve gayretlerinden dolayı tebrik ediyorum. Umut ediyorum ki tarihe merakı olan, şehriyle dertlenen insanlarımızın sayısı artacaktır. Bende buradan söz veriyorum, “Son Türkmen/Yavuz Sultan Selim’in Sırdaşı” adlı kitabımızın Yavuz, Şah İsmail, Memlukler ve Alauddevle Bozkurt Bey penceresinden Maraş’ın Türk tarihindeki rolünü işlemesi münasebetiyle filmi yahut dizisi çekilecek olursa telifsiz olarak vereceğim. Bunun dışında Maraş tarihi üzerine oluşturulacak film senaryosu ekibine hem yazım aşamasında hem tarih danışmanlığı hususunda elimden gelen her türlü desteği hiçbir talebim olmaksızın vereceğimin de sözü veriyorum.

Son olarak, bugünden tezi yok, tarihe, kültüre geçmişe merakın zirve oldu bu dönemi, bir araya gelerek, ciddi projeler hazırlayarak, yerinde yatırımlar yaparak şehrimiz adına, Kahramanmaraş’ımız için fırsata çevirmeliyiz, çünkü yarın geç kalabiliriz diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.