Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan "İstihdamda çok ciddi bir yükseliş bekliyoruz, bunun işaretlerini almaya başladık" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ATO Congresium'da "Ankara'nın Enleri Ödül Töreni'ne katılacak, sanayici ve iş adamlarıyla iftarda bir araya geldi. Burada  sanayici ve iş adamlarına seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şöyle: 

"ATO şu an itibarıyla 60 bin istihdamı sağladı"

Bugün de odamız sen kazan ülken kazansın anlayışıyla girişimcilerimize öncülük etmeyi sürdürüyor. Biliyorsunuz istihdam seferberliği başlattık. Hedefimiz 2,5 milyon ilave istihdamla hedeflerimize ulaşmaktır. ATO'nun bize sözü yıl sonuna kadar 220 bin istihdam. Şu an itibarıyla 60 bin istihdamı sağlamış durumda. Temennim odur ki yıl sonuna kadar istihdam hedefinin sağlanmış olması. Yılın ilk 3 ayında olumlu yönde fakat yetersiz bir istihdam artışını başardık. İlerleyen süreçte istihdamda çok ciddi bir yükseliş bekliyoruz. Devlet olarak istihdam konusunda geçmişte olmadığı kadar çok geniş kapsamlı teşvikler veriyoruz. Tüm iş adamlarımızı bu teşviklerden yararlanmaya davet ediyorum. ATO bu konuda yön göstermeye hazırdır.

"Ülkemiz üzerindeki kara bulutları birer birer dağıtıyoruz"

Ülkemiz üzerindeki kara bulutları birer birer dağıtıyoruz. Sanayide çarkların daha hızlı döndüğü, ticarette sirkülasyonun genişlediği, üretimin ve kazancın bereketinin arttığı bir döneme giriyoruz.

"Türkiye'yi durduramayacağını görenler hedeflerimize ulaşma inancımıza saldırıyorlar"

Türkiye'yi durduramayacağını görenler hedeflerimize ulaşma inancımıza saldırıyorlar. Faizi ve enflasyonu tetikleyen kur operasyonlarının gerisindeki en büyük amaç budur. İlgili ilgisiz her gelişmeyi bahane ederek döviz kurunu harekete geçirenler, istikrar ve güven iklimimizi zedeleyerek milletimizi sürükleme peşindeler. Bu oyunu bozmakta kararlıyız. Türkiye'nin potansiyeli ve imkanları tüm bunların üstesinden gelmeye yetecek düzeydedir. Kendimize güvendiğimizde hiçbir yaptırım ve bununla ilgili tehditler, hiçbir ek vergi uygulaması hiçbir açık, gizli ambargo bizi durduramaz.

"Şehit yakınlarımıza ve gazilerimize sahip çıkmaya devam edeceğiz"

Ülkemizi kendi senaryoları doğrultusunda siyasi, ekonomik ve askeri olarak çökertmeye çalışanlara bu fırsatı vermedik, vermeyeceğiz. Şehit yakınlarımızın acılarına ortak olmak yerine onları teröristlikle PKK'lılar gibi davranmakla suçlayanları milletimizin vicdanına havale ediyoruz. Biz şehit yakınlarımıza ve gazilerimize sahip çıkmaya devam edeceğiz. 

"Çareyi hep milli iradede, sandıkta, seçimde, demokraside aradık"

Türkiye demokratik bir hukuk devletidir. Milletimiz, darbelere ve vesayet güçlerinin tüm oyunlarına rağmen demokrasiye sahip çıkmıştır. İstanbul halkı bize büyükşehir belediye başkanı olarak şehri yönetme sorumluluğunu verdiğinde kısa sürede eşi benzeri görülmemiş şekilde hizmetlere imza attık. Haksız bir şekilde ceza alıp cezaevinin yolunu tuttuğumuzda yanımızda milletimizin olması yaptığımız işin doğruluğunu gösteriyor. Kurduğumuz partiyi ilk seçimde iktidara getiren milletimiz için gece gündüz çalıştık. Ardından milletimiz bizi Cumhurbaşkanlığına layık gördü. Ülkemizin yönetim sistemini değiştirirken de ilk seçimde hep milletimizle beraber yol yürüdük. Çareyi hep milli iradede, sandıkta, seçimde, demokraside aradık. Son 17 yılda 15 defa milletimizin hakemliğine gitmemizin sebebi budur. 31 Mart seçimleri esasında belediye yönetimleri ve muhtarlıkla ilgilidir. Ama ülkemizin içinden geçtiği kritik dönem bu seçimleri farklı bir yere taşıdı. Hamdolsun bu seçimlerde de milletimiz bir kez daha yüzde 51,7 gibi bir oranla bizim yanımızda Cumhur İttifakının yanında yer almıştır. Her seçim gibi 31 Mart'ta da kazanılan kaybedilen yerler oldu. 

"Ortada bir şaibe var"

Bizim demokrasi anlayışımız seçim sonuçlarını kabul etmeyi gerektirir, nitekim öyle de yaptık. Ancak İstanbul'da farklı bir durumla karşı karşıya kaldık. Seçimin ertesi günü netleşen gayri resmi sonuçlar Cumhur İttifakı olarak 39 ilçeden 25'ini almış olmamıza rağmen İBB başkanlığını ilk etapta 28 bin civarında bir oyla kaybettiğimizi ilan etmişlerdi. Fakat yapılan itirazlarla bu rakam 13 bin küsürata kadar geriledi. Bütün bunlar ortaya bir gerçeği koymuyor mu? Ortada bir şaibenin olup olmadığını ortaya koymuyor mu? Avusturya'da 2 yıl sonra Cumhurbaşkanlığı seçimini iptal ediyorlar. E bu da hukuk. ABD'de Trump 3 milyon farkla kaybetti diye görülen bir seçimi kazanıyor. 

"Burada usulsüzlük, yolsuzluk vardır"

İstanbul gibi 10,5 milyon seçmenin bulunduğu bir yerde rakamların değişmiş olması bizi meselenin üzerine daha fazla eğilmeye yöneltti. Bu milli iradenin bizlere destek verenin haklarının aranmasıydı. Başka usulsüzlükler, yolsuzluklar da tespit ettik. İBB başkanlığı ile birkaç ilçeye yoğunlaşma imkanı bulabildik. Bunlarla ilgili itirazlarımızı YSK'ya taşıdık. Sonuçta 23 Haziran'da seçimin yenilenmesine karar verildi. Burada yapılan iş tespit edilen yolsuzluklar, hukuksuzluklar, ve usulsüzlükler nedeniyle şaibeli hale gelen bir seçimin yenilenmesidir. Sandık kurullarında 2 memur olması gerekirken, memur yerine bankaların işçileri yerine verilirse bunlar da belirlenirse beklenen karar nedir? Burada usulsüzlük, yolsuzluk vardır. Dolayısıyla bu işin yenilenmesi vardır. Şayet bu şaibeler ortaya çıkmasaydı, CHP'nin adayı tek bir oy farkla seçimi kazansaydı başımızın üstünde yeri vardı. 

"YSK suç duyurusunda bulundu, biz de bulunacağız"

Seçimin yenilenmesi kararına gerekçe teşkil eden konulardan biri sandık kurulu memur üyeleriyle ilgili usulsuzlükler diğeri de oy sayım ve döküm cetvelleri ile ilgili eksikliklerdir. Sandık kurulu üyeleriyle ilgili hukuka aykırı işlemleri yapan ilçe seçim kurulu sorumluları için YSK suç duyurusunda da bulunmuştur, biz de bulunacağız. Bu usulsüzlükleri yapanların yanına bu kar kalmıcaktır. Tespitlere göre İstanbul seçimlerinde görevlendirilen 6 bin 644 sandık kurulu başkanı ile 13 bin 98 sandık kurulu üyesinin kanuni olarak bu görevi yapması mümkün değildir. 

Aynı zarftan çıkan diğer seçimler neden yenilenmiyor?

İmzasız, mühürsüz, yazıları eksik olarak YSK sistemine girilen veya kayıp olan sayım döküm cetvelleri ile sandık kurulu üyeleriyle ilgili usulsüzlükler birlikte değerlendirildiğinde 123 sandıktaki 42 bin oy sorunlu hale gelmiştir. Bu rakam 13 bine kadar düşen oy farkının üzerinde olduğu için seçimin yenilenmesi hukuki bir zorunluluğa dönüşmüştür. Diyorlarki aynı zarftan çıkan diğer seçimler neden yenilenmiyor? Çünkü bu 123 sandığın bulunduğu 26 ilçe tek tek ele alındığında oralarda YSK'nın tespit ettiği sorunlu sandıkların toplamının ilçe belediye başkanlıkları seçiminin yenilenmesini gerektirecek düzeyde olmadığı görülmektedir. Bu ilçelerden herhangi birindeki oy farkı değişebilecek bir rakamı bulsaydı orada da seçimin yenilenmesi kararı verilecekti. 

"Kılıçdaroğlu YSK üyelerini partililerine yuhalatarak açıkça hedef göstermiştir"

YSK her ikisi de CHP tarafından kazanılmış olan bu ilçelerle ilgili itirazları reddetmiştir. Biz bu kararı da saygıyla karşıladık ve YSK'yı eleştirmek aklımızdan geçmedi. YSK'nın kararına demokrasiye ve hukuka inanan, kendine güvenen herkesin saygı göstermesi gerekir. Seçimin yenilenmesi kararına bu derece şiddetle karşı çıkanların kendilerinin de 31 Mart'taki sonuçla ilgil şüpheleri olduğunu anlıyoruz. Asıl vahim olan ise CHP'nin başındaki zatın bu karar karşısında ortaya koyduğu tavır ve üsluptur. Bu kişi partisinin grup toplantısında eşi benzeri görülmemiş bir skandala imza atmıştır. YSK'da seçimin yenilenmesi yönünde oy kullanan üyeleri teker teker ismen okuyan Kılıçdaroğlu bunları partililerine yuhalatarak açıkça hedef göstermiştir.

"Dokunulmazlığına mı sığınıyorsun?"

Böylesine bir suçu açıkça işleyenin seçimlerde ne yollara başvurduğunu kim bilebilir. Sen dokunulmazlığına mı sığınıyorsun? O zaman senin yapman gereken dokunulmazlığının kaldırılmasını iste bakalım bu ifadeleri aynen kullanabilecek misin? Bir yandan hak hukuk adalet sloganı atarken, diğer yandan milletin hakkını korumak, adaleti sağlamak için alınan bir karara bayağı şekilde saldırmak faşizmin en sefil halidir. CHP yönetimi bu meseledeki tavrı ile bir kez daha tek parti dönemi özleminden kurtulamadığı özlemini göstermiştir. Bizim Anayasayı değiştirecek güce sahip olduğumuz zaman partimizin kapatılması gündeme geldiğinde bunlar "Ankara'da yargıçlar vardır" diye meydanlarda dolaşıyordu. Ama biz kalkıp da o zaman bunların şimdi söylediği gibi kimseye hakaret etmedik, hak tecelli edecektir dedik. Kendi istedikleri gibi davranan kurumları el üstünde tutup, başka türlü hareket edenleri tehdite boğmak bu zihniyetin ürünü olabilir.