İsrail, Mısır, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Yunanistan, Lübnan, Suriye ve Libya son dönemde Akdeniz'in doğusunda gerçekleştirdikleri enerji merkezli faaliyetlerle tansiyonun yükselmesine neden olacak adımlar atarken Türkiye, uluslararası hukuktan doğan egemenlik haklarını korumak amacıyla önlemler alıyor.

Bölgeye sınırı olmamasına rağmen ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve İtalya da uluslararası enerji şirketleriyle bölgede faaliyetlerde bulunuyor. Bölge ülkeleri çeşitli adlar ve oluşumlar altında Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni (KKTC) sürecin dışına itebilmek adına resmi ve gayri resmi ittifaklar oluşturuyor.

Bölge ülkelerinin, uluslararası enerji şirketleriyle ortak yürüttükleri hidrokarbon arama faaliyetleri aracılığıyla Türkiye'nin ve KKTC'nin haklı barışçıl taleplerine olumsuz yaklaşım sergilemeleri Türkiye'nin sahaya inerek haklarına ve çıkarlarına sahip çıkmak için Türkiye Petrolleri'ne (TP) ait arama ve sondaj gemileriyle bölgede etkinliğini artırmasına neden oluyor. Türkiye bölge ülkelerinden gelebilecek kışkırtıcı müdahalelere engel olabilmek adına bu gemilere eşlik etmeleri için Türk Silahlı Kuvvetleri'nin deniz unsurlarını da harekete geçiriyor.

Türkiye'nin bölgede temel talebini, hukuktan doğan haklı taleplerinin barışçıl yöntemlerle diplomasi sınırları içinde çözülmesi ve başta GKRY'nin KKTC'yi yok sayarak gerçekleştirdiği fiili hukuksuz girişimlerin adadaki iki toplumun da yararına şekilde çözülmesi oluşturuyor. Ankara, diplomatik kanalları ve uluslararası kuruluşları konuya ilişkin harekete geçirmeye çalışarak çözüm odaklı yaklaşımlarını sürdürüyor. 

Doğal gaz keşifleri ve hukuksuz adımlar

İsrail açıklarında 2009'da keşfedilen 280 milyar metreküplük Tamar ve 2010’da yine aynı bölgede keşfedilen 620 milyar metreküplük Leviathan gaz sahaları dikkatleri bölgeye çevirmiş ve ardından GKRY ve Mısır açıklarında da keşifler gerçekleştirilmesiyle bölgede sıcak gelişmeler yaşanmıştı.

Doğu Akdeniz'de alanların bölüşülmesinin kıyıdaş devletler arasında antlaşmayla olması gerekirken, GKRY adada söz sahibi olan KKTC ve Doğu Akdeniz'de en uzun kıyı şeridine sahip Türkiye'yi gözardı ederek, Mısır'la 2003'te, Lübnan'la 2007'de ve İsrail'le 2010'da imzaladığı sözde Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlandırma anlaşmalarıyla bölgeyi tek taraflı olarak 13 parsele böldü.

GKRY'nin ilan ettiği sözde MEB'e ait 13 sözde parselde hidrokarbon araması yapılması için çok uluslu şirketlere bölgeyi tek taraflı olarak açması tansiyonun yükselmesine neden oldu.

Bir oldubittiye getirme stratejisi takip eden Rum tarafı, Türkiye'yi ve Türkiye'nin uluslararası hukuki hak ve statüsünü görmezden gelerek çok uluslu petrol arama şirketlerini bölgeye davet etmeyi sürdürüyor.

Türkiye ve KKTC’ye ait hak ve menfaatlerin ihlal edildiği GKRY tarafından ilan edilen MEB parsellerine bakıldığında Kıbrıs'ın güneybatı açıklarındaki 1, 4, 5, 6, 7 numaralı parsellerin Türk kıta sahanlığıyla, 2, 3, 8, 9, 12 ve 13 numaralı parsellerin ise KKTC'nin hak iddia ettiği alanlarla çakışmakta olduğu görülüyor.

Kıbrıslı Türklerin haklarını hiçe sayan bu hukuk dışı işlemler hem KKTC hem Türkiye tarafından en başından beri kabul edilmediği gibi bu işlemlerin uluslararası hukuka aykırı olduğu da her ortamda dile getiriliyor.

Bölgede GKRY'nin dışında ABD, Rusya, Fransa, İtalya, Mısır, İngiltere, İsrail ve birçok devlet askeri temaslar, iş birlikleri ve ortak tatbikatlarla bölgede varlığını sağlamlaştırmak isterken, devam eden Suriye sorunu bölgenin askeri olarak da önemini artırıyor. Bölge ülkeleri ve uluslararası güçler Türkiye'nin hassasiyetlerini göz ardı ederek ve enerjiyi bir perde olarak kullanarak Doğu Akdeniz'de askeri ve ekonomik faaliyetlerini artırıyor.

Bölgedeki sözde MEB alanlarında sondaj izni verilen İtalyan ENI, Fransız Total, Rus Novatek, ABD'li Noble Energy ve Exxon Mobil şirketlerine güvence sağlamak üzere ilgili devletlerin donanmalarının Doğu Akdeniz'de konuşlanması ve AB'nin, üyesi GKRY'e destek açıklamaları ile Doğu Akdeniz birçok ülkenin söz sahibi olmak istediği önemli bir merkez haline geldiğini ispatlıyor.

Fakat bu ülkelerin bazılarının sivil tabii kaynak arama gemilerini gayri resmi oldukları gerekçesiyle bölgeye yaklaştırmamakta olan Türk savaş gemileri, Türkiye’nin yok sayılarak hiçbir faaliyete girişilemeyeceğini pek çok kez, çeşitli parsellerde yaptığı önlemelerle ortaya koyuyor.

AA muhabirinin yaptığı derlemelere göre, bölgedeki sıcak gelişmeleri özetleyen sorular ve cevapları ise şöyle:

GKRY hukuksuz girişimleriyle ne amaçlıyor?

KKTC'yi yok sayarak adadaki Türklerin haklarını zedeleyen girişimleriyle GKRY, oldubittilerle oluşturmaya çalıştığı fiili durum neticesinde bölgede keşfedilen doğal zenginliklere AB'nin de yardımlarıyla sahip olmaya çalışıyor.

ABD'li Noble Energy, sözde MEB bölgelerinde bulunan Afrodit sahasında 129 milyar metreküp doğal gaz sahası keşfederken, İtalyan şirketi ENI de 2018'de Calypso sahasında yaklaşık 169-226 milyar metreküplük doğal gaz sahası bulduğunu açıkladı. Ancak bu sahalar, KKTC'nin TP'ye arama ruhsatı verdiği bölgelerle kesişmekte olup, bölgenin sadece GKRY'e ait olduğu iddiaları Türk tarafınca reddediliyor.

İhtilaflı alanlar dışında kalan sözde 10'uncu parselde arama çalışmalarını sürdüren Exxon Mobil ve Katar Petroleum ortaklığı ise şubat sonunda Glaucus-1 isimli sahada ilk tespitlere göre 142-227 milyar metreküp büyüklükte sahip bir doğal gaz rezervi tespit ettiklerini açıkladı.

KKTC’nin ruhsat sahalarıyla çakışan sözde 2, 3, ve 9'uncu parsellerde İtalyan enerji şirketi ENI ve Güney Koreli enerji şirketi Korea Gas Corporation (KOGAS) tarafından oluşturulan konsorsiyum arama çalışmaları yapıyor. KKTC’nin ruhsat sahalarıyla kesişen diğer alanlardan 6'ıncı parselde Fransız Total ve İtalyan ENI ortaklığı varken, 8'inci parselde ise ENI tek başına yer alıyor. Ülkeler arasında ihtilafın bulunmadığı 10 ve 11'inci parsellerde Fransız Total şirketinin arama faaliyetlerinde bulunduğu biliniyor.

KKTC’nin ruhsat sahalarıyla kesişen 12'nci parselde de GKRY tarafından ruhsatlandırılmış ABD’li Noble Energy, İsrailli Delek ve Avner şirketleri faaliyet gösteriyor. Türk kıta sahanlığı ve GKRY sözde MEB ruhsat sahalarının kesiştiği 1, 4, 5 ve 7'inci parseller ile ve KKTC ruhsat sahalarının kesiştiği alanlardan 13'üncü parsel için de görüşmeler devam ediyor.

KKTC ve Türkiye, bu hukuksuz yaklaşımlara bugüne kadar diplomatik sınırların dışında bir tepki göstermediği gibi uluslararası kurum ve kuruluşlar nezdinde barışçıl girişimlerini sürdürüyor. Ayrıca Türkiye, hidrokarbon arama ve sondaj gemilerini bölgedeki hak sahibi olduğu sahalara göndererek faaliyetlerini artırıyor.

İsrail hangi adımları atıyor?

Doğu Akdeniz’e sınırı bulunan ülkelerden İsrail’in enerji şirketleri, Delek ve Avner, ABD’li ortakları Noble Energy şirketiyle sözde 12. parselde yer alıyor. Söz konusu sahada birçok doğal gaz yatağı keşfeden İsrail-ABD ortaklığı, 2009'da İsrail açıklarında 280 milyar metreküplük rezerve sahip Tamar ve 2010'da da 620 milyar metreküplük Leviathan gaz sahalarının keşfini gerçekleştirdi.

Doğal gaz ihracatında bölgesel yönde adımlar atan İsrail, Yunanistan ve GKRY ile Akdeniz'in altından Yunanistan'a, oradan da Avrupa'ya gaz gönderecek East-Med adlı bir boru hattı projesini hayata geçirmek istiyor. Projenin ilk gündeme geldiği zamanda en ekonomik ve mantıklı rotanın Türkiye'den geçtiği gerçeği nedeniyle Türkiye ile yakın temaslar kuran İsrail, sonrasında bölgede ABD'nin de desteğini almaya çalışarak Türkiye'yi dışlamayı amaçlayan ittifaklar oluşturuyor.

Tüm bu ittifakların uluslararası sularda yaptırım ve icra yetkisi bulunmazken, bu girişimlerle İsrail'in hedefini Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki doğal etkinlik alanlarını kısıtlamak oluşturuyor. Türkiye ise bölgenin en büyük askeri kuvvetine sahip olmanın verdiği özgüvenle uluslararası sularda hukuki haklarını sonuna kadar koruyacak önlemleri alıyor.

Mısır Akdeniz'deki faaliyetleriyle neyi amaçlıyor?

İsrail açıklarındaki keşiflerin ardından gözler, 2003’de GKRY ile MEB sınırlandırma anlaşmasını imzalayan Mısır’a çevrilmiş ve ülkenin sözde 11'inci parselde hidrokarbon arama çalışmaları için ruhsat verdiği İtalyan enerji şirketi Eni tarafından Mısır-GKRY sınırında bölgenin şu ana kadarki en büyük doğal gaz rezervininin bulunduğu Zohr sahasının keşfedildiği açıklanmıştı.

Mısır’da yoğun olarak faaliyet gösteren ve Zohr sahasının ruhsat sahibi İtalyan Eni şirketi, söz konusu sahadaki hisselerinin yüzde 30'unu Rus enerji şirketi Rosneft'e ve yüzde 10’ar payını da BP ve Birleşik Arap Emirlikleri kökenli yatırım fonu Mubadele'ye satmıştı. Sahada yapılacak üretimle yeniden gaz ihracatçısı bir ülke olmak isteyen Mısır, Zohr rezervini üretime açmak için yoğun çaba sarf ediyor, İsrail ve GKRY ile düzenli olarak toplanıyor ve enerji odaklı kararlar alıyor.

Doğu Akdeniz'de doğal gaz arama faaliyetlerin başlayan ilk ülke olan Mısır, Akdeniz kıyısındaki doğal gaz sıvılaştırma tesisleriyle gaz ihraç edebilecek durumda bulunurken, İsrail ve GKRY de boru hatlarıyla bu tesislere ulaşarak gaz ihraç etmek istiyor.

Uzmanlar ise iki ülkenin Mısır üzerinden gaz ihraç etme çabalarının fiyatlara yansıyarak pahalı bir ürün konumuna gelen buradaki kaynakların uluslararası piyasalardaki rekabet şansının düşük olduğunu belirtiyor.

Lübnan'ın hedefinde ne var?

1983’da karasularını 12 mil olarak ilan eden Lübnan, GKRY ile 2007’de imzaladığı sınırlandırma anlaşmasıyla KKTC'yi yok sayan bu hukuksuz girişime destek veriyor.

2012’de yapılan 2 ve 3 boyutlu sismik araştırmalarda doğal gaz potansiyeli olduğuna inanılan Lübnan açıklarında arama ve çıkarma yapmak üzere 2018’de Fransız Total, İtalyan ENI ve Rus Novatek şirketlerinden oluşan bir konsorsiyuma izin verildi.

Ancak Lübnan MEB alanları İsrail MEB alanlarıyla 9 km'lik bir bölgede çakışıyor. Lübnan MEB’inde yer alan ve arama faaliyetlerine açılan sahalardan 8, 9 ve 10'uncu bloklarda İsrail ile anlaşmazlık yaşanıyor. Bu nedenle, MEB alanlarının çakıştığını iddia eden İsrail tarafından bu iznin tanınmadığı ilan edildi.

İç karışıklıklar ve kırılgan politik yapısı nedeniyle güçsüz durumda bulunan Lübnan, bölgede İsrail'in öne geçmesini önlemeye çalışırken kendi çıkarlarını da korumak için ihtilaflara rağmen diğer ülkelerle ortak hareket etmeye çalışıyor. Ülke, bölgede uluslararası şirketlerle ortak projeler geliştirmeye devam ediyor.

Türkiye'nin bölgedeki adımları neler?

Tüm bunlar yaşanırken, kendi haklarıyla birlikte garantörlükten doğan sorumluluğu nedeniyle Kıbrıs Türklerinin haklarını da korumak isteyen Türkiye ise başta GKRY’nin ve diğer bölge ülkelerinin tek taraflı girişimlerine karşı diplomatik ve barışçıl çözüm yollarını önceliyor.

Tüm iyi niyetli diplomatik girişimlerin sonuçsuz kalması üzerine Türkiye, bölgedeki varlığını ve ekonomik faaliyetlerini artırarak kendisini Akdeniz’de kuşatmaya, Kıbrıs adası ile bağını koparmaya, enerji kaynaklarını gasp etmeye yönelik hamlelere mukabil sert hamlelerle cevap veriyor.

Doğu Akdeniz’deki kararlılığından vazgeçmeyen Türkiye, bölgenin sahip olduğu enerji kaynakları hakça paylaşılarak çözüm bulunmadığı sürece KKTC’nin haklarını savunmaya devam edeceğini ifade etmeye devam ediyor.

Bu anlamda, GKRY'nin adanın tamamını temsil etmemesine rağmen parseller oluşturarak münhasır ekonomik bölge ilan etmesine karşılık, adanın çakışma olmayan kuzey, doğu ve güney kısımlarında Rum tarafının fiili durum yaratma olasılığına karşı, KKTC tarafından TP ruhsat sahaları verilmişti.

Doğu Akdeniz'de TP aracılığıyla etkinliğini her geçen gün daha fazla artıran Türkiye, Barbaros Hayreddin Paşa sismik araştırma, Fatih ve Yavuz sondaj gemileriyle KKTC'nin ruhsat verdiği A, B, C, D, E, F ve G olarak adlandırılan alanlarda sondaj ve arama çalışmalarına başlamıştı. Türk silahlı kuvvetlerine ait deniz muharip güçleri de bölgedeki çalışmaları esnasında bu gemilere refakat ediyor.

2013'te petrol ve gaz araştırmalarında kullanılmak üzere satın alınan sismografik araştırma gemisi Barbaros Hayreddin Paşa, kendisine eşlik eden donanma unsurlarıyla birlikte geçen yıl Akdeniz'e geçerek 2 ve 3 boyutlu sismik çalışmalarına başladı.

Altıncı nesil üst düzey teknolojiye sahip ve 12 bin metre deniz sondaj derinliğine ulaşabilen Türkiye’nin ilk sondaj gemisi Fatih ise mayısta Kıbrıs adasının batısında çalışmalarına başladı.

Şubatta ise Türkiye'ye gelen ve Yavuz adını alan altıncı nesil ultra derin deniz sondaj gemisi de 20 Haziran'da hazırlıkların tamamlanmasıyla Doğu Akdeniz'de görev almak üzere yola çıktı. Yavuz, KKTC’nin Magosa Körfezi’nde bulunan Karpaz-1 kuyusunda 3 bin 300 metre sondaj derinliğine ulaşacak.

Böylece Türkiye, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını savunmak için harekete geçmekten çekinmeyeceğini bölgedeki tüm aktörlere bir kez daha göstermiş oluyor.