Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Daily Sabah gazetesinde "DEAŞ sonrası Suriye'de sırada ne var?" başlıklı yazı kaleme aldı.

Yazısında "DEAŞ Suriye'de yenilgiye uğratıldığına göre ABD, ülkedeki PKK uzantıları olan PYD ve YPG'ye destek vermeyi bırakacak mı?" sorusunu yönelten Kalın, konunun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasında 24 Kasım'da gerçekleştirilen telefon görüşmesinde gündeme geldiğini hatırlattı.

Kalın, Trump'ın, bu soruya olumlu yanıt vererek, "ABD'nin YPG'ye sunduğu devasa askeri desteğin daha önce bitmiş olması gerektiğini" söylediğini ancak aksi yönde ifadelerin, yalnızca birkaç gün sonra Pentagon tarafından kullanıldığını belirtti.

Yaşananların Suriye, Türkiye ve Türk-Amerikan ilişkileri açısından ne anlama geldiğine değinen Kalın, şöyle devam etti:

"Washington'dan gelen birbirine aykırı yorumlar, aslında ABD yönetimi içerisinde görüş ayrılıkları yaşandığını gösteriyor. Normalde bir Amerikan başkanının sözlerinin tartışmaya kapalı olduğunu ve ilgili kurumlar tarafından gereğinin yapılacağını düşünürsünüz. Aynı şekilde Ankara, Washington'ın, PKK'nın Suriye koluna verdiği askeri, ekonomik ve siyasi desteği DEAŞ'ın yenilgiye uğratılmasından sonra sonlandırmasını bekliyordu. Ne de olsa Amerikalı yetkililer, Türk makamlarına PYD-YPG ile 'geçici bir al-ver ilişkisi' kurduklarını ve bu örgüte verilen silahları geri alacaklarını söylemişti."

"PKK terörünü romantize etmeye çalıştılar"

ABD'nin Suriye'de bir terör örgütüne verdiği desteğin, aslında PYD-YPG'nin terör örgütü DEAŞ'a karşı en etkili güç olduğu iddiasına dayandığına dikkat çeken Kalın, yazısında mevcut durumu şöyle değerlendirdi:

"Bu iddiayı desteklemek amacıyla Amerikan medyası tarafından iki yıldır YPG saflarında savaşan kadınların fotoğraflarının da olduğu birçok haber yapıldı. Bu haberlerin çoğu, PKK ve YPG'nin Suriye'de işlediği suçların üzerini örttü. Kürtler ve Arapların da aralarında bulunduğu yerel halka yapılan zulümler, yerel halkın zorunlu göçe tabi tutulması, demografik dizayn faaliyetleri, çocuk askerlerin kullanılması, köylerin yakılıp yıkılması, muhalefet partilerinin ve muhalif medya kuruluşlarının kapatılması gibi birçok suç gizlendi.

Hatta bir adım daha ileri giderek kadın fotoğraflarını kullanarak PKK terörünü romantize etmeye çalıştılar. Böylece medya, kadınların bedenlerine ve kişiliklerine hakaret etmekle birlikte Batılı kitlelere yönelik propaganda faaliyetlerinde bulundu. Bu politikanın birçok ironik yanı bulunuyordu. Ancak bunların arasında en çarpıcı olan, Amerika'nın Suriye'deki en yakın müttefikinin, ABD müttefiki olan Türkiye'ye saldıran, Suriye'de ise otonomi ve hatta bağımsızlık elde etmeye çalışan Marksist-Leninist bir terör örgütü olmasıydı."

"YPG'ye gönderilen her silah, PKK'nın ömrünü uzatıyor"

"Terör örgütü YPG'nin, DEAŞ'a karşı en etkili güç olduğu iddiası"nın gerçeklerle hiçbir ilgisinin bulunmadığına işaret eden Kalın, "ABD, Özgür Suriye Ordusu'na, Türkmenlere veya PKK muhalifi Kürtlere aynı desteği vermiş olsaydı, bugün o grupların çok etkili olduğu söylenirdi. Üstelik DEAŞ'e darbe vurulurken komşu ülkelerin ulusal güvenliğine tehdit oluşturulmazdı. Oysa ABD, muhalif grupları bir kenara bırakarak Marksist-Leninist ve ayrılıkçı bir terör örgütüyle çalışmaya karar verdi." vurgusu yaptı.

Yaşanan sürecin hem Suriye'nin toprak bütünlüğü hem de Türkiye'nin ulusal güvenliği açısından önem taşıdığına dikkati çeken Kalın, şöyle devam etti:

"ABD, DEAŞ yenilgisinin ardından PYD-YPG'yi silahsızlandırıp, Suriye'nin siyasi ve toprak bütünlüğüne destek olacaklarını garanti edebilir mi? Tabii bu ihtimal oldukça düşük. Çünkü ABD nasıl PYD-YPG'yi kullandıysa PYD-YPG de ABD'yi kendi çıkarları için kullandı. Türkiye'nin bu politikaya itirazlarına gelince: İtirazlarımız tamamen makul, çünkü PYD-YPG'ye verilen her tür destek, doğrudan veya dolaylı olarak PKK'ya veriliyor ve Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit ediyor. Yani YPG'ye gönderilen her silah veya mermi, PKK'nın ömrünü uzatıyor."

Kalın, terör örgütü DEAŞ'ın, Suriye'de yenilgiye uğratıldığına göre ABD yönetiminin PYD-YPG ile ilişkisini sonlandırması ve dikkatini Cenevre ve Astana süreçleri çerçevesinde Suriye'nin siyasi ve toprak bütünlüğünü korumaya vermesi gerektiğini belirtti.