Yaşamak kendi bilincimizce farkına vardığımız hayata dört kolla sarıldığımız an başlıyor tam manasıyla. Bu yolda neler kazanıp neler kaybedeceğimiz bizim mücadelemizin sonucuna bağlı olduğu kadar kaderin de bize çizdiği yol ile şekilleniyor.

“Bir tek kalbin kırılmasını önleyebilirsem, boşuna yaşamış olmayacağım. Bir yaşamdan acıyı alabilirsem ya da bir acıyı hafifletebilirsem, ya da bir ardıç kuşunu yeniden yuvasına koyabilirsem boşuna yaşamış olmayacağım...” yaklaşımında bulunan E. Dickinson’u paylaşmak istedim sizlerle.

Hepimizin hayatı tanımı farklıdır elbette lakin bir tanımımızın olması dahi bir lütuftur bize.

Hayatın anlamını daha çok ifade de eder tarif de elbette.

Güldüğümüz ilk an, belki gözyaşı döktüğümüz, ilk düşüş vesaire.

Her ne yaşarsak yaşayalım birçoğuna hazırlıksız yakalanırız. Reflekslerimiz, düşünce yapımız, olaylara bakışımız her durumda farklı tepkiler ve tecrübeler kazandırır bize.

Sevgi ile tanışır mutluluk hazzının zirvesine çıkarız.

Acı ile tanışıp yeri yedi kat daha yarar da içine girmek isteriz.

Fark etmeden aslında monotonlaşan bir hayat süre geliriz yıllarca.

İş, okul, ev…

Hayatı sığdırdığımız kalıpları git gide genişletmek yerine daralttığımızın farkına çok sonra varırız.

Umutsuzluklarımızı hayatın düz koşusunda umutlarımızı geçerken buluruz.

Ama neden daha pozitif olmayalım?

Özellikle içerisinde bulunduğumuz salgın hastalıkla verdiğimiz mücadelenin bizi daha kötü etkilememesi için salgına negatif, hayata pozitif yaklaşımlarda bulunmayı bu doğrultuda arayışlarımızı sürdürmeyi unutmamayı dilerim.

Her güne, yarın bundan sonraki hayatımızın ilk günü yaklaşımıyla başlamayı ve haftaya daha mutlu, daha pozitif, daha umutlu buluşmayı temenni ederim.