Arayışlarımız ulaşılamayanlara yoğrulduğundan beri büyük bir mutsuzluğu doğurmuyor mu? Olduğumuz şehirleri sevmiyoruz, çalıştığımız işleri sevmiyoruz. Neyimiz varsa bize az geliyor. Bütün sebebin mutluluğu aramak olduğundan bir haber miyiz? Yoksa alışılmış mutsuzluk sendromunda mıyız? Bilmiyoruz.

Mutluluk arayışlarımız gerçek manada anlam kazandığı vakit göreceğiz elbette. Şehrimiz de güzel, işimiz de... Akşam yemekleri daha lezzetli ve sabah aydınlığını, bütün aydınlığını bizim üzerimize vuracak elbette. Bir ara verebilsek mutsuzluğa ve yaşama dair fenerleri yakabilsek yeni baştan. Bir kuyruklu yıldızın kuyruğundan tabii ki tutamayız ama tutmak istesek de yeter demeliyiz.

Mutluluğun arkasından koşmayı kendimize görev bilmeliyiz. Tıpkı “Kendimi yalnız bırakmamak için bütün gece aynanın karşısında oturdum.” diyen Casare Pavese gibi.

Daha önce hiç bulunmadığımız yerlerin hayalini kurmak yerine yaşadığımız yerden başlayıp tüm çevremizi güzelliklere boyamanın bizim elimizde olduğunu anlamalıyız ve dümenini arayışlarımızın rotasına çevirmeliyiz. Geceyi gece gibi, günü gün yaşamak için yeni bir sabaha merhaba demekle başlamalı. Arayışlarımız aradıklarımız olsa manalı ve makul.

Mutluluklar...

Haftaya daha mutlu görüşmek üzere aradıklarınızı bulmanız dileklerimle.