"Ömür dediğin üç gündür; dün geldi geçti, yarın meçhuldür. O halde ömür dediğin bir gündür; o da bugündür." Can Yücel

"Adını ne koydunuz” diye başlayan.

"Merhumu nasıl bilirdiniz" diye sonlanan.

Nihayetinde de kara toprakla buluşan, “HAYAT” böyle bir şey işte!

Beklentiler, istekler, duygular, arzular hepimizin farkında olmadan her an, her dakika içinde yaşadığımız binlerce karmaşa, ne için bunlar peki?

Hayata devam etmek, yenilik arayışı içinde olmak, sıkıntıya bir çare bulma umudu, aşk, heyecan, başarı, istek, hırs ya da özetle beklentileri karşılamak, olmadığımız biri olmaya çalışmak ya da sahip olamayacağımız şeyler için, uğraş verme ya da merak kim bilir?

Ama eminim ki sadece ben değilim bunları düşünen, hisseden, yaşayan, aynı apartmanda oturan komşular, aynı ofiste çalışan mesai arkadaşları, evdeki anne, baba ya da çarşıda pazarda gezenler hepsinin aklında olduğundan eminim farkında olmasak da.

İçimizdeki dürtülere gem vurmuş gibi gözüksek de aslında hepimizi gözeten onlar bir bakıma. Belki o kadar bastırıyoruz ki, kim olduğumuzu unutuyoruz, her şeyi kendi öz benliğimizi, nereden geldiğimizi, nelere sahip olduğumuzu unutuyoruz.
Daha fazlasını istemekle o kadar meşgulüz ki kör oluyoruz bazen, kalıplar, şekiller, beklentiler arasında o kadar kaybolmuşuz ki anlayamıyoruz hayatın bize neler sunduğunu reddediyoruz çoğu zaman.

Mutluluğu, güveni, huzuru hep aç gözlülüğümüz yüzünden.

Hep daha iyisini hep daha mükemmelini isterken, beklerken, geçen zamanın farkına varmıyoruz çoğu zaman.

İnsan hayatı böyle bir şey işte!
Bir yerde de kendimizi o kadar güvence altına almak istiyoruz ki bankalarda yüklü miktarda mevduatımız olsun, yatımız, katımız olsun, yazlığımız kışlığımız olsun.

Bilmiyoruz, yada bilmek istemiyoruz önümüzde bize el sallayan fırsatlar, ufak mutluluklar bizi tatmin etmiyor, aç gözlülük ne kadar kötü.

Aç gözlülük her bir bireyin belki de elinde olmadan yaptığı şey, sahip olduğumuz elimizdeki imkanlara saygı duymamak, şükretmemek.

Yazık ediyoruz kısacık hayatımıza, insanoğlunun yaşam süresi zaten kısa, yaşayamayacağız hiç birimiz sonsuza kadar.

Şu kısa ve fani hayatta. Neden peki hep daha fazlasını istemek, çevremizdekileri kırmak?

En güncel tahminlere göre Dünyada yaşayan yaklaşık sekiz milyar insan var. Bu sekiz milyarın içinde tanıdığımız belki bin kişi hadi bilemedik iki bin kişi, önem verdiğimiz belki elli, belki yüz kişi, hayatımızda yer eden belki beş kişi, belki on kişi neden peki onları kırmak, neden peki onları boğmak, onları kalıplara sokmaya çalışmak neden peki?

Sadece olduğu gibi kabullenip insanları o şekilde yaşamak çok daha rahat olmaz mıydı? Değer verdiğimiz insanlara bu zorlamayı yapmasak, herkesin kendi isteklerine saygı göstermeyi öğrensek,”hayır istemiyorum” dediği şeylere saygı duymak bizler için bu kadar zor mu acaba?

Sanırım zor ki ne bunu yapabiliyoruz ne de bize yapabilen birisine rastlayabiliyoruz.

Aslında şu lanet olası at gözlüklerimizi çıkarabilsek hepimiz için hayat daha rahat olurdu.
Beklentilerimizi, arzu ve isteklerimizi karşılamak için çabaladıkça daha da dibe batıyoruz çoğu zaman, farkında bile olmadan.

İşin kötü tarafı ise o kadar odaklanmışız ki isteklerimize, beklentilerimize farkında bile olmuyoruz incittiklerimizin, kırdıklarımızın.
İçinde kaybolabileceğimiz insanların sadece dış kabuğunu okşayabildiğimizi anlayamıyoruz. O kabuk ki her insanda var ince ya da kalın. Kabuğun içindeki inciye ulaşmak yerine kabuğu yontmakla o kadar meşgulüz ki.

O Kaf dağının üstündeki egomuz, her şeyi bilen aklımız o kadar güzel kararlar veriyorlar ki bizim için.

Hâlbuki içgüdülerimize inansak, zamana inansak her şey belki de o kadar güzel gidecek ki.
Empati kelimesinin anlamını bilmemize rağmen bunu hayatımızda uygulayamıyoruz tabi ki. Kendimizi karşıdakinin yerine koymak onun gibi düşünmek, tanıdık geldi dimi bu cümle ancak kaçımız bunu uygulayabiliyoruz acaba merak ediyorum.

Aslında etmiyorum, çünkü ben de dâhil uygulayamıyoruz, ama karşımızdakinden uygulamasını bekliyoruz, neden peki bu iki yüzlülük?

Kendi yapamadığımız bir şeyi neden karşımızdakinden bekliyoruz ki?

Hani nerde kaldı insan sevgisi hani nerde kaldı anlayış, sert oldu biraz bunlar farkındayım.
Biz insanlar, karşımızdaki insanı bizim beklentilerimizi karşılayacak materyaller olarak gördüğümüz, biz insanlar karşımızdakinin de bir insan olduğunu unuttuğumuz sürece mutsuzluğa da, güvensizliğe de, huzursuzluğa da mahkûmuz ne yazık ki...
Ne tuhaf değil mi hayat denilen şey.