Siz hiç gördünüz mü?

Arpa ekip buğday biçeni!

Maydanoz ekip nane biçeni!

Hıyar ekip domates toplayanı!

Göremezsiniz çünkü

Hem eşyanın tabiatına aykırıdır.

Hem de fiziksel olarak mümkün değildir.

Çiftçi, tarlasına ne ekerse onu biçer.

İnsan, yüreğine ne ekerse onu yaşar.

Diken eken, gül biçemez.

Kötülük eken, iyilik biçemez.

Fitne eken, rahmet biçemez.

Velhasıl;

Biz, bugün ne yaptıysak yarın aynı şekilde fazlasıyla geri döner.

Lütfen kendimizi kontrol edelim.

Kibirlenmeyelim, gururlanmayalım, içinden çıktığımız insanlara tepeden bakmayalım.

Kibirli olanı Cenab-ı Allah alçaltır.

Cenab-ı Allah Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim'de mealen şöyle buyuruyor:

“Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” (Nisa Suresi, 36. ayet)

Cenab-ı Allah bizden büyüklere saygılı olmamızı isterken, sevgili Peygamberimiz bize bunu hatırlatırken, aslında çevremizdeki yaşlıları kabullenmeyi, onlarla bir bütün olduğumuzu hissetmeyi, onların tecrübelerinden faydalanmamız gerektiğini anlatıyor,

Başka bir Ayet-i Kerime de şöyle buyrulmuştur:

“Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara ‘öf!’ bile deme; onları azarlama! Onlara tatlı ve güzel söz söyle.” (İsra Suresi, 23-24. ayetler)

Bu fani dünyada kime ne yaptıysak karşılığında onu alırız.

Dedikten sonra;

Şimdi gelelim o en can alıcı noktaya.

Kıssadan hissemize ve hikâyemize;

“Bir adam, karısı ve yaşlı babası;

Kadın kayınpederini istememekte, huysuzluk etmekte, evin huzurunu bozmaktadır.

Bir gün kocasına:

- Bey... bey.. Bezdim bezdim. Bir gün göremedim. Gençliğim gidiyor. Ya ayrılalım, babanla kal, ya da al babanı al da nereye getirirsen getir beraber kalalım. Yoksa ben gidiyorum.

Adamcağız şaşkın biraz da sitemli bir vaziyette:

-Ne diyorsun hanım, o babam babam; öldüreyim mi, atayım mı?

Kimi var bizden başka bakacak, dese de karısı ısrarda ısrar ediyordu.

Adam baktı olacak gibi değil babasını dağa bırakmaya karar verdi. Yanına oğlunu da alarak yola koyulurlar. Babasına da:

- Baba, torununla beraber dağa oduna gidiyoruz, istersen sen de gel" der. Baba gelinin dırdırını dinlemektense onlarla beraber dağın yolunu tutar.

Yola koyulurlar dağlara, ormanların içlerine girip bir müddet gittikten sonra, babasına:

- Baba sen burada biraz dinlen. Bizde odun toplayalım, der ve oradan ayrılırlar.

Odun toplamadan, babasını orada bırakarak dönerler.

Yolda oğlu:

- Dedemi almadık baba.

- Dedeni oraya bıraktık. Artık ihtiyarladı orada kalacak.

Torun ısrar eder:

- Dedemi isterim... . En sonunda babasına ne dese desin fayda etmeyeceğini anlayan çocuk:

- Baba, sen ihtiyarladığında ben de senin gibi seni getirip dağa mı bırakacağım? Der demez adamın aklı başına gelir.

Babasını almaya karar verir İhtiyar, kendisini almak için yoldan geri dönen oğluna:

- Evlâdım, sen beni bırakıp gidemezsin. Çünkü ben babamı bırakmadım. Ölünceye kadar hizmet ettim.

Adam babasını alıp eve getirir.

Bu dünya etme-bulma dünyası diye...

Sen ne yaparsan sana da onun aynısının yapılacak.”

Peki, şimdi size soruyorum;

Onlar değil miydi?

Hasta olduğumuz zaman başımızdan ayrılmayanlar sabahlara kadar uykusuz kalanlar.

Onlar değil miydi?

Kendileri giymeyip giydirenler, yemeyip yedirenler.

Ey gençler!

Gençliğinize güvenmeyiniz, gençliğinizle gururlanmayınız, gençliğinizle büyüklük taslamayınız, bir gün sizde yaşlanacaksınız.

Yani, diyeceğim o ki:  Ne ekersek onu biçeriz.

Pozitif düşüncenin gücüne her zaman inanalım; iyilik ekip iyilik biçelim!

Kalbimize ektiğimiz sevgi tohumları hep yeşersin, sevgimiz bol olsun.