Türkiye’de her yıl milyonlarca gencin hayatını belirleyen üniversite sınavları sadece sınav soruları, sıralamalar ya da puanlarla değil; maalesef her yıl tekrarlanan “geç kalanlar” dramıyla da gündeme geliyor.

Bu hafta sonu yine milyonlarca öğrenci sınav salonlarında ter döktü. Rakamlar ortada: Geçen yıl 3.120.870 öğrenci sınava girdi; bu yıl bu sayı 2.560.640’a düştü. Ama bu rakamlar bile kapıya son dakikada koşarak gelen, çaresizlik içinde kapıya yüklenen gençlerin manzarasının önüne geçemedi.

Kimliğini evde unutan, sınava giriş belgesini almayan, takı yasağına rağmen takı ile gelen… Liste uzayıp gidiyor. Her yıl aynı sahne, aynı üzüntü, aynı “keşke”.

Bir soruyu hep birlikte sormalıyız:
Aylarca, hatta yıllarca emek verdiğimiz bir sınava neden geç kalırız?
Bir kapının kapanma saati neden hayallerin kapısı olur?
Yarım saat önceden okulda olmak gerçekten bu kadar mı zor?

Belki trafik… Belki ulaşım… Ama biliyoruz ki trafik de, sınav saati de belli. Üstelik bu bir sürpriz değil; aylar öncesinden herkesin bildiği bir gerçek. Sorun burada başlıyor: Biz bu planlamayı, zamanı yönetmeyi nedense öğrenemiyoruz.

Burada ailelere de büyük sorumluluk düşüyor. O sabahın sıradan bir sabah olmadığını anlatmak, evden çıkış planını yapmak, çocuğa sakin kalmayı öğretmek… Bunlar da sınavın bir parçası olmalı.

Belki de sınav sistemi kadar acil olan bir ihtiyaç daha var: Zaman yönetimi eğitimi. Saatinde kalkmak, plan yapmak, “son dakikaya bırakmamak” kültürü, sınav başarısının görünmez anahtarıdır.

Sonuç mu? Geç kalmak sadece birkaç dakikalık bir mesele değil; yılların emeğinin, hayallerin, umutların kaybı demek. Yıllardır aynı haberleri yazmak yerine, artık sınav sorularını, başarı hikâyelerini, yeni hayalleri konuşalım. Geç kalanları değil.

Herkese iyi sonuçlar ve daha planlı bir hayat diliyorum. Unutmayın: Hayalleriniz kadar zamanınız da değerlidir. İyi insanlar…