“Küçük bir söz yakarsa içini, dost bildiklerin anlamazsa seni, boş ver dökme içini. Koy alnını secdeye, al eline tespihi, vallahi O’ndan başkası anlamaz seni”

Mevlana…
Dost kolay kazanılmaz, emek ister, çaba ister, fedakârlık ister, en başta güven ister.
Maalesef günümüzün dostlukları menfaat üzerine kurulu olduğundan, kimin dost kimin düşman olduğu hiç belli değil. Menfaat ön planda gidiyor, kıskançlık, çekememezlik, hasetlik kol geziyor. İnsan, yanında güleceği, ağlayacağı ve sıkıntılarını paylaşabileceği birilerini ister hep. İnsan dostuna bazen kırılır, bazen üzülür, bazen kırar, bazen üzer ama hiç bir şey olmamış gibi devam eder, dostluğun önemi burada başlar. Dostluklar bu kadar çabuk bitmemeli, aradaki bağ kopmamalı, dost bildiklerimiz kendi çıkarları için sırtımızdan hançerlememeli. Anlaşılan o ki zemin dostluğa imkân bırakmayacak kadar kaygan.
İyi ve samimi dost bulmanın zor olduğu bu dünyada kazanılacak en güzel şey dostluktur. Gerçek dost mu arıyorsunuz? O zaman Âşık Veysel’e kulak verin.
"Dost dost diye nicesine sarıldım. Benim sadık yârim kara topraktır"
Dostlar, yalnız kendini değil, sevdiklerini de düşünür.
İnce bir çizgi var dostlukta…
Ancak bu çizginin farkında olanlar anlar dostluğu…
İşte günün hikâyesi / gerçek bir dostluk hikâyesi!
Samimi iki dost ve arkadaşlardı. Fakat bir tanesi çok kurnaz, atılgan ve hareketli, diğeri ise çok saf, dürüst ve sessizdi.
Bir gün kurnaz arkadaş, diğer saf arkadaşının yanına giderek işlerinin bozulduğunu söyler ve kendisinden para ister. Samimi dostu onu hiç kırmaz ve elindeki bütün parayı arkadaşına, dostuna verir. Arkadaşı bu parayla işlerini düzeltir.
Bir süre sonra kurnaz olan yine arkadaşının yanına gider ve arkadaşının evlenmek üzere olduğu nişanlısını çok beğendiğini ve kendisine vermesini ister.
Arkadaşı çok şaşırır ne diyeceğini bilemez. Fakat aralarında o kadar kuvvetli bir sevgi vardır ki arkadaşına hayır diyemez, nişanlısını arkadaşına verir.
Zaman içinde saf olanın işleri bozulur. Birden arkadaşı aklına gelir (ben ona sıkıştığımda iyilik yapmıştım diyerek) arkadaşının iş yerine gider ve kendisine çalışması için iş vermesini ister. Arkadaşı ona iş vermez. Bizimki pişmanlık ve üzüntü içinde geri döner ama yine de arkadaşına kırılmaz.
Bir gün sokakta dolaşırken yanına hasta ve yaşlı bir adam yaklaşır. Fakir olduğu için ilaç alamadığını söyler. Bizim ki yaşlı adamcağıza acır, istediği ilaçları alır adamcağıza verir.
Kısa bir zaman sonra o yaşlı ve hasta adamcağızın öldüğünü duyar. Yaşlı adam çok zengindir ve bütün mirasını kendisine bırakmıştır.
Saf adam artık çok zengindir. Birazda sevdiği dostuna kırgınlığı sebebiyle dostunun iş yerinin karşısında bir ev alır ve oraya yerleşir.
Bir gün evin kapısını dilenci bir kadın çalar. Yaşlı kadın çok aç olduğunu kendisine yemek vermesini ister. Bizim saf hiç düşünmeden yaşlı ve aç kadını içeri alır, karnını doyurur. Kimsesi olmadığını öğrendiğinde kadına; kendisinin de yalnız olduğunu söyler ve bu evde birlikte yaşayalım, sen evin işlerini ve yemeklerini yaparsın der. Yaşlı kadın hiç düşünmeden kabul eder. Bir süre sonra yaşlı kadın bizimkine; kendisine uygun bir kız bulup evlenmesini ister. Bizim ki böyle bir kızı nasıl bulacağını, kendisinin tanıdığı olmadığını söyler.
Yaşlı kadın ona uygun bir kız tanıdığını ve kendisiyle görüşebileceğini söyler. Görüşmeler sonunda evlenmeye karar verilir ve düğün davetiyeleri basılır.
Bizimki kırgın olduğu halde çok sevdiği samimi dostunu yine de unutmamıştır. Biraz da geldiği konumu görmesi açısından samimi arkadaşına da davetiye gönderir.
Düğün günü gelir çatar. Saf adam düğün salonunda bir şeyler söylemek amacıyla mikrofonu alır ve başlar yaşadıklarını anlatmaya;
Eskiden çok sevdiğim bir dostum vardı. Bir gün işleri bozulunca benden borç para istedi. Elimdeki bütün parayı verdim. Evlenmek üzere olduğum nişanlımı çok beğendiğini söyleyerek kendisine istedi, üzülerek onu da kendisine verdim. Çünkü biz gerçek dosttuk. Onun üzülmesini istemezdim.
İşlerim bozulduğunda onun fabrikasına gittim ve çalışmak için kendisinden iş istedim. Bana iş vermedi çok üzüldüm, ama yine da arkadaşıma kızmıyorum çünkü biz gerçek dosttuk.
Bu konu üzerine kurnaz olan arkadaş daha fazla dayanamaz mikrofonu alır eline ve başlar konuşmaya;
Benimde bir zamanlar çok sevdiğim bir dostum vardı. İşlerim bozulduğunda kendisinden para istedim, bütün parasını bana verdi. Sonra ondan nişanlısını istedim üzülerek nişanlısını da bana verdi. Nişanlısını istememin sebebi o kadının arkadaşıma layık olmamasıydı. Kendisini çok saf olduğu için dostumu o kadından bu şekilde kurtardım. İşleri bozulduğunda gelip benden iş istedi, arkadaşımı dostumu kendi emrimde çalıştıramazdım, onun için iş vermedim. Günün birinde karşılaştığı yaşlı adam benim babamdı. Babam ölmek üzere idi onu arkadaşımın yanına ben gönderdim ve mirasını ona ben bıraktırdım...
Evine gelen yaşlı dilenci kadın benim annemdi; ona bakıp daha iyi yaşamasını sağlamak için gönderdim. Şu an evlenmekte olduğu kişi de benim kız kardeşim. Onu dostumla evlenmesine ben ikna ettim.
Hikâyenin ana fikri:
İnsan dostu arkadaşı için yaptıklarını mecbur kalmadıkça açıklamaz.
Tüm yakınlık duyduklarınıza bir de bu gözle bakın; siz fark etmeden sizin için kim bilir neler yapmıştır. Neden bu yazıyı yazmak istedin diye soranlar olabilir. Son günlerde bazı insanların dostlarını hırpaladıklarını görüyorum. Bu ikiyüzlülük beni yaraladığı için bu yazıyı kaleme aldım. Dürüstlüğün baki kalması, yarınlarımızın, bugünlerimizden daha güzel olması dileğiyle, dostluk coşkusu sarsın yüreğimizi. Sevgiyle kalın dost kalın.