Çok şükür Rabbim bizleri bir Ramazan-ı Şerife daha kavuşturdu. Bu vesile ile tüm İslam âlemine hayırlı ramazanlar diliyorum. İşte yeni bir hafta, yeni bir gün, yeni bir Pazartesi!

Ne diyordu Şems-i Tebrizi;
“Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmayacağını? Olmadı diye sızlandığın duaya, gün gelir olmadı diye şükredersin”.
 

Herkes ara sıra endişelenir.
Bir gün okyanusta yol alan bir gemi kaza geçirerek battı. Gemiden tek bir kişi sağ kurtuldu. Dalgalar bu adamı küçük ıssız bir adaya kadar sürükledi. Adam ilk günler kendisini kurtarmasını için Allah’a yakardı ve yardım bulurum umuduyla ufka baktı. Ama ne gelen oldu, ne giden.
Daha sonra rüzgârdan, yağmurdan ve zararlı hayvanlardan korunmak için ağaç dallarından ve yapraklardan bir kulübe yaptı. Sahilde bulduğu, gemiden arta kalan konserve, pusula vs. gibi eşyaları bu kulübeye koydu.
Günler hep aynı şekilde geçiyordu. Balık avlıyor, pişirip yiyor ve ufku gözlüyor, kendisini kurtarması için Allah’a dua ediyordu Bir gün tatlı su getirmek için yürüyüşe çıkmıştı, geri döndüğünde kulübesinin alevler içinde yandığını gördü.
Duman dans ede ede göğe yükseliyordu. Başına gelebilecek en kötü şeydi bu. Keder ve öfke içinde donakaldı. Şimdi bu ıssız adada, başını sokabileceği bir kulübe bile kalmamıştı.
“Allah’ım, bunu bana nasıl yapabildin?” diye feryat etti. O geceyi keder ve üzüntü içinde geçirdi. O kadar dua ettiği halde Allah’a, bu olayı başına getirmesinden dolayı sitemler etti.
Ertesi sabah erken saatlerde, adaya yaklaşmakta olan bir geminin düdük sesiyle uyandı!
“Benim burada olduğumu nasıl anladınız?” diye sordu bitkin adam kendisini kurtaranlara.
Cevap onu hem şaşırttı, hem de utandırdı:
“Dumanla verdiğiniz işareti gördük!”
İmkânsızı gerçekleştirmek;
Bilge, bir gün elinde bir cam kavanoz, öbür elinde irice, kırmızı bir elmayla sınıfa girer ve sağ elini havaya kaldırarak şu soruyu sorar:
“Bu elimde gördüğünüz şey nedir?”
Öğrenciler “kavanoz” diye koro halinde cevap verirler. Bilge diğer elini havaya kaldırır ve yine sorar:
“Peki, bu nedir?”
Öğrenciler “elma” diye yanıt verir.
Bilge ellerini indirir ve kavanozu kürsünün önüne koyar. Elindeki elmayı kavanozun içine atar. Gülümseyerek sınıfa döner ve şu teklifte bulunur:
“Kavanozdan çıkarmayı başaran elmayı yer.” Çocuklardan biri hemen kalkar ve
“Ben çıkarabilirim” der.
Bilge de,
“Gel çıkar bakalım” der. Çocuk elini kavanoza rahatça sokar, elmayı kolayca avuçlar ama bir türlü elmayı dışarı çekemez. Çünkü elma ile birlikte eli kavanozun ağzına sığmamaktadır. Fakat çocuk başarısızlığı kabul etmeyi de elmayı bırakmayı da istemez. Bilge’ye yalvarırcasına bakar ve
“Hocam elimi kurtaramıyorum” der.
Bilge;
“Elmayı bırak” der. Çocuk;
“Ama elmayı yemek istiyorum” der. Bütün sınıfla birlikte Bilge de bir kahkaha atar ve
“İki şeye aynı anda her zaman kavuşamayabilirsin ve bir tercih yapmak zorunda kalabilirsin” der. Çocuk düşünür, formül arar ama bir türlü bulamaz. Ya eli kavanozda kalacak ve elmaya kavuşamayacaktır ya da elmadan vazgeçip elini kurtaracaktır. İki şıkta da çocuğu elmayı yeme zevkinden mahrum bırakmaktadır. Çocuk mecburen elmadan vazgeçip elini kurtarır. Bilge sınıfa sorar:
“Başka denemek isteyen var mı?”
Birkaç çocuk daha denemek ister ama bir türlü başarılı olamazlar. Sonunda herkes yerine oturur, Bilge sınıfa dikkatle bakar ve
“Peki, bu elmayı kavanozdan ben çıkarabilir miyim?” diye sorar.
Bütün sınıf;
“Hayır, bu imkânsız” diye bağırır. Bilge çocukların şaşkın bakışları arasında imkânsızı başarmak için avucunu açar, kavanozu ters çevirir ve elma yuvarlanarak eline düşer. Bu sonucu gören herkes çok şaşırır. Bu kadar basit bir yöntem neden kendi akıllarına gelmedi diye hayıflanırlar. Bilge ise herkesin aksine son derece ciddi bir ses tonuyla;
“Çocuklar, aslında bu göründüğü kadar basit bir şey değildir” der. Çocuklar;
“Ama çok basit, kavanozu ters çevirince elma avucunuza düşüyor” diye yanıt verirler.
Bilge; “Görünene aldanmayın, gerektiği zaman bir şeyi bırakabilmek, gerçekten basit bir iş değildir. Bırakmanız gereken şey bazen bir elma olabilir bazen de bir makam, bir mevki, bir unvan, bir rütbe veya bir sevgili olabilir. Unutmayın; bırakmanız gerekeni bırakmadan özgür olamazsınız” diye çocuklara çok güzel bir hayat dersi verir.