“Ya olduğumuz gibi görüneceğiz, ya da göründüğümüz gibi olacağız” Günün şartlarına göre siyaha beyaz, beyaza siyah demeyeceğiz.

Doğruları takdir edip, yanlışları yapıcı eleştiriyle doğruya yönlendireceğiz.

Şöyle etrafınıza bir bakın, menfaatleri ve çıkarları doğrultusunda samimiyetten uzaklaşan, bencilleşen, yalandan dürüstlük satan, nalıncı keseri gibi hep kendine yontan kaç kişi var?

Mevlana'nın söylediği gibi:

“Keser gibi olma; hep bana, hep bana.

Rende gibi olma; hep sana, hep sana.

Testere gibi ol; hem sana, hem bana.”

Hepimizin etrafında böyle bencil çok kişi var.

Timur Demir’in dediği gibi;

“Bencillik yalnızlıktır. Dipsiz bir kuyuya yolculuktur.

Ağacın en tepesinden aşağı düşerken tutunacak bir dal bulamamaktır.

Karanlık bir odada tek başına dert yanmaktır. Bencillik neden yalnızlıktır biliyor musunuz? Çünkü bencil olduğunuz zaman her şey sizin olsun istersiniz.

Her şeyi en iyi siz bilirsiniz. Her şeyi en iyi siz yaparsınız. Bencil olduğunuzda gözünüz hiçbir şeyden korkmaz ve bilmediğiniz yolculuklara çıkmak için heves atarsınız. Sonucunda o yollarda hep yalnız yürümek zorunda kalırsınız. Hayatta başarmak istediğim çok şey var. Eminim sizin de vardır. Bunun için paylaşmayı, yardım etmeyi ve hayatın sadece bana ait olmadığını düşünmeyi sürdürmeliyim. Zamanı geldiğinde hayat bana daha fazlasını sunabilir. Belki hiçbir şey sunmaz ama hiçbir zaman tek başıma kalıp kalmayacağımı düşünmeme gerek kalmaz. Hayatı gerçekten dolu dolu yaşamak istiyorsanız mutlaka başkalarıyla bir şeyler paylaşmaya çalışın. Bencilliği kafanızdan silin. Bencillik yalnızlık getirir diye daima düşünün. Hayatınızın değerli olması için bunu yapın. Hayatta değerli olmak için bunu yapın. Bir kişi bile sizin değerli olduğunuzu düşünse yeterlidir.”

İnsanların menfaat ve bencilliklerini anlayabilmek için onlarla içli dışlı olmak gerekir.

İnsan sosyalleştikçe bencilliğini bastırır. Ama bu durum bencilliğin tümüyle ortadan kalkması anlamına gelmez.

Her şeyin kendi eksenimiz etrafında dönmesini istememiz sadece bencillik olur.

Mesela Aşk...

En bencil duygudur. İnsan niçin âşık olur? Ruhunu mutlu etmek için.

Aslında sizin âşık olmanız, sizden başkasını mutlu etmez.

Mesela Nefret...

İnsan niçin nefret eder? Kendi ruhunu deşarj edebilmek için.

Sizin benden nefret etmenizin benim ruhuma bir çıkarı yoktur, ancak sizinkine vardır.

Mesela Çalışmak...

Hangimiz daha iyi şartlarda, daha fazla kazanabileceği bir işte çalışmak istemez ki? Peki, benim daha iyi şartlarda çalışmamın size bir zararı var mı?

Bir de somut örnek verelim…

Mesela yarım paket sigaranız kaldı ve o gün sabahlayacaksınız.

Ev arkadaşınızın da sigarası bitmiş. O saatte açık bulabileceğiniz yer 1 km uzakta olsun. Ve ev arkadaşınız oraya gecenin bir vakti yalnız gitmekten korkuyor olsun. Kalan sigara ise sadece kendinize yetecek kadar. Ne yaparsınız o zaman?

Ev arkadaşınız sigara alabilsin diye onunla beraber o açık yere gidersiniz.

Durum aslında yine sizin çıkarınızadır.

Kısaca; menfaatin olduğu her yerde bencillik vardır.

Bencilliğin olduğu her yerde ise menfaat vardır.

Bencillik tamamen menfaat üzerinedir.

Aşağıdaki anlatacağım hikâyede, yalandan dürüstlük satmaya bir örnektir.

Yaşını başını almış iki eski arkadaş hanımefendi yolda karşılaşmışlar.

Hal hatır sormuşlar.

Sıra çocuklarına gelmiş.“Senin oğlan nasıl, evlendi mi?” diye sormuş biri.

“Evlendi” demiş öteki,“Evlendi ama ah, sorma, öyle bir gelin çıktı ki, felâket!

"Sabahtan akşama çalışıyor, evde doğru dürüst yemek pişmiyor, yorgun olduğu zaman oğluma yemek pişirttiriyor.

Bazen sabah kahvaltısını bile oğlum hazırlıyor. Ne dikiş var, ne ütü. Bir kadın bulmuş, bütün işi ona yaptırtıyor. Evde prensesler gibi oturuyor, oğlum için özel hiçbir şey yapmıyor, çok üzgünüm, çok…”

“Vah vah” demiş arkadaşı, “Peki kızın nasıl, o da evlendi mi?”

“O da evlendi” demiş arkadaşı,

“Ama o çok mutlu, öyle iyi bir damadım var ki, kızımın elini sıcak sudan soğuk suya sokturmuyor.

Kızım çalıştığı için çok yoruluyor, çoğu akşam, yemekleri beraber pişiriyorlar, hatta bazen damadım hazırlıyor.

İnanır mısın öyle iyi bir çocuk ki tatil günlerinde kahvaltısını kızımın yatağına götürüyor.

Bir kadın bulmuşlar, evin bütün işlerini o yapıyor, kızım evde hiç yorulmuyor, prensesler gibi oturuyor, kocası da ondan iş beklemiyor, çok memnunum, çok…

Yukarıda anlatılan gelin kaynana hikâyesinin mizahi yönü çoktur.

Fıtratımız gereği her şeyi kendimize yontma konusunda çok mahiriz.

Fazla yoruma gerek var mı, gelinimizi kendi kızımız, kızımızı da gelinimiz gibi görmemiz ve bencillikten kurtulmamız dileği ile…