Çocukluğumdan beri, her biri derin anlamlar ifade eden ve kültürel mirasımızın bir parçası olan atasözlerimizin ve hikâyelerimizin nasıl bu kadar güzel anlamlar ifade ettiğini merak eder dururdum. Bizim çocukluk yıllarımız köyde geçtiği için, eğitim hayatımızda köyde başladı. Dolaysıyla şimdiki gibi bilgiye erişme, ulaşma, öğrenme imkânımızda yoktu.
Okuyup, öğrenmek için, bilgi sahibi olmak için ya kitap olacaktı yâda kütüphane.
O yıllarda kitap nere, kütüphane nere biz nere.
Kavurucu sıcakların kendini iyiden iyiye hissettirdiği bu günlerde bende dışarı çıkmak yerine gerek internette, gerekse kitap okuyarak vakit geçirmeye çalışıyorum. Konu ile alakalı sosyal medyadan aldığım, merak ettiğim işte o güzel hikâyelerden biri. Bu güzel hikâyeyi siz değerli okuyucularım ile paylaşmak istedim.
18. yüzyılın ortaları, Padişah 1. Mahmut alışılageldiği üzere tebdili kıyafet İstanbul’da geziye çıkmış. Tanınmamanın verdiği rahatlıkla bir kahvehaneye oturmuş.
Kahvehaneci içeride fır dönüyor.
Birileri sesleniyor;
-Tıkandı Baba, çay getir!
-Tıkandı Baba, kahve getir!
Kahvehaneciye herkes, Tıkandı Baba diye hitap ediyor.
Bu durum Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş.
– Hele baba anlat bakalım, nedir bu “Tıkandı Baba” meselesi?
– Uzun mesele evlat, demiş Tıkandı baba.
– Anlat Baba anlat! Merak ettim deyip çekmiş sandalyeyi.
Tıkandı Baba da peki deyip başlamış anlatmaya;
– Bir rüya gördüm yıllar evvel. Rüyamda kalabalık bir yerde insanlar her birine ait çeşme başında bekliyordu. Her birinin çeşmesi gür bir şekilde akıyordu. Bir benim çeşmeden su cılız akıyordu. Elime bir çomak alıp çeşmenin içine sokup tıkanıklığı açmaya çalıştım. Çalıştım ama çomak çeşmenin içinde kırıldı. Çeşme neredeyse akmaz oldu. Ben uğraşmaya devam ettim ama yanıma gelen bir nur yüzlü “Tıkandı Baba, tıkandı. Uğraşma gayrı” dedi. Ter içinde uyandım. O rüyadan sonra hiç bir işim rast gitmedi. Neye elimi attıysam kurudu. Son umut burada kahvehanecilik yaparak rızkımı çıkarmaya çalışıyorum.
Sultan Mahmut bu bahtsız adamın hikâyesinden oldukça etkilenmiş. Makus talihini yenmesi için Tıkandı Baba’ya yardım etmeye karar vermiş. Kahvehaneden ayrıldıktan sonra adamlarına emri vermiş Sultan Mahmut;
-Bu adamı iyi belleyin. Her gün bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz. Baklavanın her bir diliminde bir altın olacak!
Sultanın dediği yerine getirilmiş. İçi altın dolu bir tepsi baklava Tıkandı Baba’ya ikram edilmiş. Böyle bir ikram geri çevrilir mi? Bir tepsi baklavayı almış düşmüş yola. Yolda bu güzel baklavaya talip olmuş birileri. Tıkandı Baba satmış baklavayı yoldakilere. Baklava parası ile evin bir ihtiyacını gideririz ben ne yapayım baklavayı diye düşünmüş Tıkandı Baba.
Ertesi gün sultanın emri tekrar yerine getirilmiş. Bir tepsi daha gelmiş Tıkandı Baba’ya.
Bu bereketli baklavanın müşterisi çok olmuş tabi. Tıkandı Baba gelen tepsileri satmış.
Aradan bir süre geçmiş Sultan Mahmut, Tıkandı Baba’yı merak edip yanına gitmiş bakmış. Baba yine kahvecilik yapıyor. Anlayacağınız hala Baba “Tıkandı Baba”
Sultan sormuş Tıkandı Baba’ya;
– Baba sana ikram baklava gönderdim. Almadın mı baklavaları?
– Geldi! Geldi sultanım
– Ne oldu o baklavalar?
– Satıp evin ihtiyaçlarını aldım sultanım.
Tıkanıklığı gideremeyen sultan ince ve mahcup bir gülümseme ile;
“Peki baba peki. Sen benimle gel” demiş. Sultan almış Tıkandı Baba’yı girmiş hazine dairesine. “Al şu küreği daldır hazineye küreğin içindeki senindir” demiş Sultan Mahmut. Pırlantalar elmaslar altınlar Tıkandı Baba’nın gözlerini almış. Heyecandan elleri, ayakları titremiş Tıkandı Baba’nın. Heyecandan küreği ters daldırmış hazineye, küreği bir kaldırmış ki içinde bir şey yok.
Sultan Mahmut yine gülümsemiş. “Baba dur. Üzülme! Senin burada da nasibin yokmuş.
Sen askerlerle beraber git onlar sana yardımcı olacak demiş ihtiyara.
Sultan askerlere tembihlemiş “Alın ihtiyarı Üsküdar’ın en güzel yerine götürün.
Bir taş beğenip atsın. Ne kadar uzağa atarsa taşı, o mesafe kadar yeri ona verin”
Askerler önde Tıkandı Baba arkada düşmüşler yola. Varmışlar Üsküdar’a. Askerlerden biri durumu anlatmış Tıkandı Baba’ya. Tıkandı Baba makûs talihini yenmek için almış bir kayayı elleri arasına. Tıkandı Baba tam taşı atacakken. Taş elinden kaymış kafasına düşüvermiş. Oracıkta son nefesini vermiş Tıkandı Baba.
Bu olayın ardından Sultan Mahmut meşhur sözünü söylemiş.
“Vermeyince Mabud, neylesin Sultan Mahmut”
Bu hikâyeden şunu anlıyoruz ki;
Cenab-ı Allah biz insanlara ne kadar rızık, mal, tayin etmiş ise, o kadar istifade edebiliyoruz.