"İnsanları iyi tanıyın, her insani fena bilip kötülemeyin, her insanı da iyi bilip övmeyin." [Hz. Mevlana]
Eğmeden, bükmeden, kıvırmadan, korkmadan kitabın ortasından konuşalım, yazalım. Aslında çok geç kaleme alınmış bir yazı bu. Bende farkındayım. Yazımın hemen başında belirtmek isterim. Tabii ki istisnalar hariç herkesi aynı kategoride değerlendirmek hem yanlış olur, hem de vicdansızlık olur. Hiç kimse üstüne alınmasın. Söz konusu kişiler kendilerini çok iyi biliyorlar. Kısacası: "Yarası olan gocunur."
İnsanlar kime mi öfkeli;
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi başarısının ve karizmasının arkasına sığınarak, kendi çıkarını ve siyasi istikbalini düşünen, AK Parti’de siyaset yapmaya çalışan, güç zehirlenmesi yaşayan, bazı ilçe başkanlarına öfkeli, il başkanlarına öfkeli, belediye başkanlarına öfkeli, belediye meclis üyelerine öfkeli, milletvekillerine öfkeli. Halkın içinde olmayan ve halka tepeden bakanlara öfkeli!
Oy verip seçtiği kişilerin kendilerine tepeden baktığı için öfkeli. Telefonlarına bakılmadığı için öfkeli, oy aldıklarını adam yerine koymadıkları için öfkeli. Seçildikten sonra ne oldum delisi oldukları için öfkeli. Siyaseti halka hizmet için değil kendi çıkarları doğrultusunda yaptıkları için öfkeli. Yazımın başında ifade ettiğim gibi eğmeden, bükmeden, kıvırmadan, korkmadan söyleyeyim, bazıları benim telefonuma da bakmıyorlar. Haklı olarak diyeceksiniz ki senin ne özelliğin var? Tabii ki benim hiç kimseden farklı bir yanımda yok, özelliğimde yok. Ama, en azından iki dönem Siyaset Akademisi Koordinatörlüğü, bir dönem SKM (seçim koordinasyon merkezi) üyeliği, il ve ilçe delegeliği, önceki dönem belediye meclis üyeliği yapmış biri olarak bana iletilen bir takım makul ve mantıklı taleplerin, sorunların çözümü için gerek belediye başkanlarına, gerekse milletvekillerine aktarmak için telefon ile ulaşmaya çalışıyorum ama ne yazık ki bende ulaşamıyorum. Daha doğrusu tenezzül edipte ne benim telefonuma nede kendilerini arayanların telefonlarına bakmıyorlar. Açık yüreklilikle söylüyorum, yüzyılın afetini yaşayan deprem bölgesinin merkez üssünde hiç kimsenin bir derdi, bir sorunu olmadığını mı zannediyorsunuz? Zannetmeyin ki hiç kimse sizi keyfinden aramıyor. Böyle yaparak da seçmeni kendinizden soğutuyorsunuz bilmem farkında mısınız?
Hiç kimse bulunduğu makama paraşüt ile inmedi. Birçoğu, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a karşılıksız gönül veren seçmenlerin tercihi ve teveccühü ile o makam ve mevkilere geldi. “Düğün değil bayram değil, eniştem beni niye öptü” sözünden hareketle ortada seçim yok, kongre yok bunları neden yazıyorsun diyen, merak eden Sayın okuyucularım olabilir. Neden yazdığımı söyleyeyim. 40 yıldan beri siyasetin içinde olan biri olarak toplumun, seçmenin nabzını tutan biri olarak seçmenin serzenişlerini, sitemlerini dile getirmek için yazıyorum.
Vatandaş şunu söylüyor.
Benim bir derdim, bir sorunum olduğu zaman ben seçilmişlere, oy verdiklerime ulaşabilmeliyim. Derdimi, sorunlarımı seçilmişlere anlatabilmeliyim. Ben ilçe başkanına ulaşabilmeliyim, il başkanına ulaşabilmeliyim, belediye başkanına ulaşabilmeliyim, milletvekiline ulaşabilmeliyim. Ulaşamazsam beni sonra arayacak bir ilçe başkanı, bir il başkanı, bir belediye başkanı bir milletvekili olmalı diyor. Ben bunları böyle istiyorum diye yazmıyorum. Eğer bunları konuşuyorsak, yazıyorsak bir yerde arıza var demektir. Bu arıza kartopu gibi büyüyor. Bırakalım ulaşmayı halka, seçmene tepeden bakmasınlar yeter.
İsterseniz hafızalarımızı bir yoklayalım, bir tazeleyelim. Halka, millete tepeden bakan belediye başkanları, milletvekilleri seçim çalışmaları sırasında ne diyordu? Sıkılmadık el, girilmedik hane bırakmayacağız. Peki, ne oldu da seçildikten sonra söylediklerini unutup tepeden bakmaya başladılar? Zaman öyle kısa ki göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor. O sandık önümüze bir daha gelecek! Peki, tepeden baktıklarımıza, telefonlarına çıkmadıklarımıza ne diyeceğiz bir daha nasıl oy isteyeceğiz hiç mi yüzümüz kızarmayacak? Hiç mi utanmayacağız?
Şunu da hiçbir zaman unutmayalım;
Tepeden bakanlara Anadolu'nun basiretli, ferasetli, cesaretli insanı günü geldiğinde “Osmanlı Tokadı”nı en can alıcı noktaya vurmasını çok iyi bilir.
Sayın Cumhurbaşkanım;

“Dost acı söyler ama gerçeği söyler .” Sözünden hareketle. Bu ne bir sitem, ne de bir serzeniş. Bu, Anadolu coğrafyasında sizin şahsınıza, sizin sevginize karşılıksız bir şekilde destek veren on binlerin, yüz binlerin, milyonların yaşadığı bir gerçek.
Parti teşkilatlarına seslenen Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ne diyordu: Hafızalarımızı şöyle bir yoklayalım mı?
"Telefonumuz 24 saat açık olmalı. Cevap veremediğimiz çağrıya dönüş yapmalıyız. İnsanları küçümseyen bir AK Parti üyesi varsa, haksız işgalci demektir. AK Parti'nin hiçbir il, ilçe başkanı, yöneticisi, belediye başkanı, milletvekili, hiçbir temsilcisi milletten kopuk olamaz, milletten kopuk yaşayamaz. Makam fuzuli işgal edilmesin"
Bu çağrıya kulak verelim, dikkate alalım. Korkusunu yenmiş insanların öfkesinden korkalım. Sayın Cumhurbaşkanımızın siyasi gücünün ve karizmasının arkasına sığınarak belediye başkanı seçilen, milletvekili seçilen hiç kimse kendinde keramet aramasın.
Son olarak şunu söyleyeyim birileri, birilerine yaranmak için gördün mü? Senin hakkında yazmış diyecekler. Korkmadan cesaret gösterip yazıyorum, yazmaya da devam edeceğim herkes anlamak istediği gibi anlasın.